YAZ GELİNCE

02:02


Son zamanlarda sürekli aklıma gelen ve özlediğim bir yaz anısı var. Bunun için anı demek doğru olur mu bilmiyorum çünkü her yaz olurdu:

Zonguldaktayız. Bütün gün iş yapılmış, sıklıkla terlenip üst değiştirilmiş. Akşam olunca yine bir yemek yemişiz ve üzerine çay içiyoruz. Bulaşıklar kalkmış ama annemle çay bardaklarını kimin yıkayacağı üzerine olan sessiz anlaşmamız hala duruyor: Yemek bulaşıklarını ben kaldırırsam, çay bardaklarını annem yıkar. Dedem yaşıyor, her zaman olduğu gibi son ses açmış olduğu televizyonun karşısına oturmuş. Akşamları antenli televizyonlarda bir kanalda muhakkak eski Türk filmlerinden biri oluyor. Dedem sürekli Karadeniz türküleri olan kanalları seyrederdi, onun dışındaysa sadece haber. Dedemden fırsat bulup Hababam Sınıfı'nı ya da Tosun Paşa'yı seyretmek için kumandayı ele geçirmeye çalışıyoruz.

Eski Türk filmlerini o şekilde kıyısından köşesinden yakalayabildiğimiz kadar seyretmek kadar keyifli bir şey yokmuş, şimdi anlıyorum.

*

Yaz gelince, özellikle son zamanlarda hayatımda bazı değişiklikler yapmaya karar verdim. Çünkü yazın gelişi bu sene beni çok hüzünlendirdi ve sadece özlem hissediyorum: Dedeme, babaanneme, tüm boş vakitlerime, günde bir kitap bitirmelerime ve bazen evde boş durmaktan sıkılmaya bile. Ancak hayat değişiyor, bu yüzden bahsetmiş olduğum değişikliklerde ciddiyim. Çocukluğumdan beri yaşadığım yaz kavramı, artık yok. Artık yazları da aralıksız bir şekilde çalışıyorum, henüz yıllık iznimi hak etmediğim için iznim de yok ve her sabah uyanma saatim tam olarak 07:11.

Bu, yeni yıl dilekleri gibi bir şey değil, tam anlamıyla karar gibi karar. Şimdi size biraz onlardan bahsetmek istiyorum.

Hayatımdaki boşlukları hiçbir zaman alışveriş yaparak doldurmaya çalışmadım ama böyle yapan kadınları anlayabiliyorum artık. İşe başladığımdan beri küçüklü büyüklü para biriktirmeye çalışıyorum kendimce ve ilk defa geçtiğimiz ay gardrobumda şöyle bir-iki parçadan fazla değişiklik yaptım. Şu an ne zaman o kapağı açsam mutluluk duyuyorum, bildiğiniz harika bir hismiş.

-Yaz gelince artık evde olduğun zamanlarda olduğu gibi abi eskisi tişörtler giyemeyeceksin, bu yüzden:

K1. Arada bir çılgınlar gibi alışveriş yap.
K2. Bu, çooook arada bir olsun.

İşe girdikten sonra kilo alangiller tayfasına katılalı çok olmamışken geçtiğimiz günlerde hastanenin diyetisyenine gittim, bu bir ilkti. Korku dolu çeşitli ölçümlerden sonra kendimi bir anda elimde malum listeyle buluverdim. 3 yemek kaşığı chia tohumlu yoğurtlardan, günde 3 litre sulara uzanan müthiş tatsız bir liste. Tamı tamına 3 sayfa ve bana 2 haftada 3 kilo vermeyi vadediyor. İlk haftası henüz geçmişken ve geriye sadece 1 hafta kalmışken diyetisyen N.'nin korkusu şimdiden başladı.

-Yaz gelince artık çoğu akşam anne ve babanla akşam yürüyüşü yapamayacaksın. O yüzden artık senin dikkat etmen gerekiyor:

K3. Hedef kilona zayıflayana kadar kendini ödüllendiriyormuşçasına tek bir parça kıyafet bile alma.
K4. Bu ilk maddeye o çok sevdiğin deri çantalar dahil değil.

Zaman değişiyor ve değişmeye devam edecek, bu sürede kendime ait şeyleri kaybetmekten ya da günlük hayatın stresine kapılıp kendimden uzaklaşmaktan korktuğumu fark ettim. Etrafımda duyduğum hikayelerin tamamı birer korku senaryosu: İşe girdikten sonra hobilerine vakit ayıramayanlar ve bırakanlar, hele bir de evlendikten sonra kendini ev işine kaptıranlar, hele hele bir de çocuk yaptıktan sonra hayattan tek beklentisi biraz daha uyumak olanlar...

-Yaz gelince artık eskisi gibi kendine vakit ayıramayacaksın, ama;

K5: İçinde bulunduğun şartlar nasıl olursa olsun her zaman kendin için bir şeyler yapmaya devam et. Çünkü herkes gittiğinde, geriye sadece sen kalacaksın.
K6: 5. madde hayatının sonuna kadar geçerli olacağı için onu aşsan bile bu madde onu tekrarlamak için burada hep duruyor olacak. 6'ya uy.

Henüz daha erken ama biliyorum ki ben bu yazıyı görüp "yazalı ne çabuk 2 sene olmuş" diyeceğim vakitler geldiğinde 30'uma 20'den çok daha yakın olacağım. Zamanla 40'lar da böyle olacak ve ben o günlerin gelmesini hevesle bekliyorum, şu bir gerçek ki: Kırışıklıklarımı şimdiden seviyorum.

-Yaz gelince, vücudunu her zamankinden çok dinlemen gerekecek,

K7: Çok su içmen gerekiyor, tahmin ettiğinden de çok içmen gerekiyor. Vücudunu susuz bıraktığın her an hücrelerin daha da küçülecek ve sen de daha küçüleceksin. Ama sen bunu sevmezsin biliyorum. Boyunun daha da kısalmasını isteyeceğini de hiç sanmıyorum.
K8: Berry Hibiscus içmek su içmeye dahil değil. Beni bu şekilde kandıramazsın.

Eskiden beri yapmayı rutin haline getirdiğim şeyleri yapamadığımda ya da basitçe hiç vakit bulamadığımda anlamsız bir huzursuzluk hissediyorum ama bu gerekli değil.

-Yaz gelince;

K9: Biraz dinlen, biraz kendini dinlendir.
K10: Rutinlerini değiştir, kendini değiştir, yeni şeyleri alışkanlık haline getir. Her zaman küçük zevkler bul kendine: Sim'in yabanmersinli dondurmasından yemek, her akşam Yunus Emre Fırınından eve yürümek, cumartesi iş çıkışı kendini ödüllendirme Berry'si, akşam üzeri bir deniz esintisi...

Şimdilik bu kadar hepsi.

*

Fotoğrafı geçtiğimiz yaz Zonguldak'taki Kapuz Plajında çekmiş, o sıralar bir şekilde düzenleyememiş, ardından mevsimi geçtiği ve sonbaharda da deniz fotoğrafı koymanın garip olacağı düşüncesiyle tam bir sene beklemiştim. Yaz gelince, garip takıntılarımı kenara koysam da güzel olabilirmiş. İşte bu da, 11. Karar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder