Sosyal medya artık günümüzde tamamen bir
"girişimcilik" fasilitesi haline geldi ama bence Instagram bunun için
insanlara en temel düzeyde imkân sağlıyor. Biraz sosyal medya analizi de
yaparak açayım bu konuyu. (Başladık yine.) Lütfen biraz sabredin ve sonuna
kadar okuyun.
Öncelikle Instagram'ın en önemli özelliği şu: Görsel olması.
Görseller üzerinden yürümesi tamamen. Örneğin, çoğunlukla herhangi bir
"okuma" gerektirmemesi. İnsanlar için o fotoğraflara bakıp saniyeler
içerisinde bir sonrakine geçmek son derece kolay. Daha doğrusu şu: Tüketimi
kolay. 21. yüzyılın en önemli özelliği "bilgi"nin
"görsel"leşmesi zaten, insanlar artık uzun uzun okumak istemiyor (ki Twitter'ın tutmasının nedenlerinden biriydi bu, okunacak çok fazla şey yok,
insanlar sıkılmaya fırsat bulmadan sonraki tivite geçiyor). Bununla alakalı
yapılmış çok fazla çalışma var ama şimdi oraya girmeyelim.
Çoğu sosyal medya hesabında olduğu gibi, Instagram'ın sizden
istediği en önemli şey nedir biliyor musunuz: Süreklilik. Temel kural bu,
"ara vermeyecek"siniz. (Biraz insanların ruhunu sömürmek gibi oluyor
ama böyle). Süreklilik olması, yani aktif bir kullanıcı olmak sizin her zaman
üst sıralarda kalmanızı sağlıyor. Bu sürekliliği sağlayabilmek size kalmış bir
şey. Ama altın kurallardan biri. Bunu da cebe koyalım.
Takip ediyor musunuz bilmiyorum ama yeni bir site açıldı
geçtiğimiz sene, ismi ello. Tek amaçları kullanıcıların reklama boğulmadan
rahat rahat gezinebildikleri bir yer olmak, gayet de güzel bir tasarımı var. Ama
problem şu ki, yeni oldukları için davetiye usulü çalışıyorlar. Yani birileri
tarafından davet edilmediğiniz sürece üye olamıyorsunuz. Bu site açıldığı zaman
inanılmaz bir yoğunluk yaşanmıştı çünkü sosyal medyadaki en önemli kuralların
başında şu gelir: Eski olmak. Ne kadar eski olursanız o kadar çok takipçiniz
olur. Twitter'da bu kural çok işler, çoğu zaman 20 bin tivit atmış insanların
yüz binlerce takipçisi olmasına şaşırırız, mantığı bu. Diyelim ki ben Ello'daki
en eski üyelerden biriyim, gelen Türkler ilk olarak Türkçe içerik arayacaktır
ve haliyle ilk olarak beni bulacaklar, sonra devamı gelir zaten. Eski olmak,
bir başka kural. Bu işin içinde olan insanlar deli gibi takip ediyor bu işi. Periscope’un
çıktığı gibi patlamasının sebebi bu. Sosyal medya ünlüleri anında kullanmaya
başladı bunu. Eski olmak iyidir arkadaşlar, iyidir...
Bir diğer kural şu, eleştirirsiniz, yerin dibine
batırırsınız ama yapacak bir şey yok: belirli bir sosyoekonomik düzeyin üzerinde
olmak. lüksiyat, daha önce de yazdığım gibi biz fakirleri sinir etse, gözümüzün
içine battığı için rahatsız da etse, ne bileyim istediğimiz kadar kötülesek de,
gerçek şu ki: ilgi çekiyor. Merak uyandırıyor. İnsanlar özeniyor buna,
özendikleri hayatı da daha iyi öğrenmek istiyorlar. İnsanlar affedersiniz bok
atmak için bile olsa bu insanları takip ediyorlar. Ve bu özellikle fakir ya da
orta düzeyde toplumlarda ve insanlarda görülüyor: yani sed piramitinin en
alttaki, en çok insan barındıran kitlesinde. Yani bir pazarlamacı için en
önemli bölgede.
Bununla alakalı en güzel örnekleri ben Türkiye’de görüyorum.
Biz Türkler böyleyiz çünkü sahip olamadığımız şeylere karşı bambaşka bir
alakamız vardır. Genelde statü sahibi olduğumuzu hissetmek için çeşitli
nesnelere atıflarda bulunuruz, bir Iphone 6'nın çıktığı gibi alınmak zorunda
olmasının sebeplerinden biridir bu. Her neyse. Gerçek bir örnek vereyim.
Youtube'daki Türk kadın makyaj videolarının istilasını
görmüşsünüzdür illaki. Bunların arasında bir kız benim ilgimi çekti, bir
süredir takip ediyorum, başlığına da bakabilirsiniz, ismi Duygu Özaslan. Bu
kızın anladığım kadarıyla bütün olayı pahalı (onların dilinde "high
end") markalar kullanıyor olması. Yani diğerleri atıyorum Rimmel London markasını
kullanıyorken bu kız Yves Saint Laurent kullanıyor. Öyle ki biraz olsun ucuz (ki
bu ucuz yine bize göre pahalı) bir makyaj malzemesi kullandığı zaman
seyircileri tarafından "O böyle ucuz bir ürün asla kullanmaz, reklam
yapmak için kullanıyorsun" diye linç ediliyor. Bu denklemin bir kısmı. Bunu
elde tutalım.
Kitlesi makyaj yapan orta halli kadınların takıldığı yer
olarak da süslüsözlük sitesini temel alalım mesela. Siteleri şurası, tık. Kendisiyle
birlikte ve hatta kendisinden önce Youtube dünyasına onlarca makyaj vloggerı
katılmış olmasına rağmen en çok entry girilen başlığın kendisininki olmasının
nedeni nedir peki? Güzel makyaj yapabilmesi, değil. Bizzat make-up artistler de
var çünkü o dönemden. Güzelliği? Hayır, çok ayrı bir güzelliği de yok. Fazla
uzatmadan ben söyleyeyim: İnsanlara ulaşamayacağı şeyleri pazarlaması. Güzel
bir strateji. Ve kesinlikle çalışıyor. Instagram'daki 106 bin takipçisi bunu
doğrulayabilir. Youtube'daki 100 bini aşmış takipçisi de. Falan filan. Daha
ilgincini söyleyeyim. Kendisi gibi diğer bir makyaj ve güzellik vlogger'ı olan Merve
Özkaynak, geçtiğimiz sene yılın kadın girişimcisi seçilmişti. Yaptığı tek şey
"Youtube videosu". Takipçi sayıları da Duygu ile benzer.
Sonuç olarak insanlara ulaşamayacağı şeyleri pazarlayın. İnsanlar
statü simgesi şeylere ulaşmayı sever. Bu da yukarıdakilerin yanında durması gereken
bir kural.
Şimdi en yukarıya geri dönersek: Türkler bu girişimcilik
paydasının neresinde? Hiçbir yerinde değil. Bütün dünya sosyal medya reklamlar
üzerinden yürürken Türk şirketler hala bu insanları tınmıyor. Aşırı derecede
geri kalmış bir toplumuz bunun için. Böyle bir pazar yönetimi olamaz.
Sosyal medya üzerinden reklam veren şirketler genellikle
yurtdışı bazlı oluyor. Haliyle bu tarz yeniliklere açıklık söz konusu. Adamlar
alışkın ve bu gücün kesinlikle farkında. Hadi bir örnek daha vereyim.
Daha önce de demiştim: Daniel Wellington isimli
bir saat markası var ve bu saat markasının bütün olayı Instagram. Dünyanın dört
bir tarafından takipçi sayısını biraz yüksek olan insanlara, Instagram'a onunla
çekilmiş 4 fotoğraf koymaları karşılığında en az 200 dolarlık saatlerini
bedavaya gönderiyor. İnsanlar sürekli bu saate maruz kalıyor Instagram'da
dolaşırken. Pazarlamanın ilahı budur. Adamların şu anki takipçi sayısı
978.000'i geçmiş! Hesapları burada. Ve sadece Instagram üzerinden dünyaca tanınmış
bir marka olup çıktılar. İbret budur, hehe.
Yazacak şey çok ama ben bu meretin gücünü göstermek için son
bir darbe daha vurup gideceğim. Bunları anlatmamın sebebi tamamen artık bizim
de bu işin içerisine girmemiz gerektiği, çoktan geç kalmış olduğumuzu
göstermek. Yenidünyanın olayı bu arkadaşlar. Siz gidip Posta gazetesine ilan
verirseniz kocaman bir genç kitleyi yok saymış olursunuz. Piramitin altındaki
geniş alanı hiçbir zaman unutmayın.
Neyse. Gelelim örneğe.
Patrick Janelle'i tanımayan yoktur, kendisi Instagram
yüzünden popüler olmuş, bu sayede nice paralar kırmış, en son SoHo'da güzel bir
ev tutmuş, şarap tadımcılığı işine bile girmiş, dünyayı dolaşmış yakışıklı bir
abimiz. Bu adam, yukarıda ve daha önceki entrylerimde söylemiş olduğum her şeyi
yapmış bir adam. 374 bin küsülü bir takipçi sayısı var. Ama konumuz bu değil.
Geçtiğimiz günlerce BMW markasının Amerika ayağı ve daha pek
çok marka daha, Patrick ve onun gibi yaklaşık 8-9 tane Instagram ünlüsünü aldı
ve 1 haftalık bir BMW rüyası yaşattı (hihihi). Sadece orada çektikleri
fotoğrafları koymak için ayrı bir hesap bile açtılar: flockoffools. Fotoğraflara
bakabilirsiniz. Hepsinin Elvis gibi giyinip BMW motorları sürmeler olsun, ne
bileyim kaskları takıp en lüks BMW’lerle araba yarışları yapmak olsun, bu arada
Kiehls gibi markaların da reklamını aradan çıkartmak olsun. Adamlar hayatını
yaşıyor, sorsanız sahip oldukları tek şey bir Iphone. Bu yani.
Kapanışta "vur dedik öldürdün" yapacağım, son
nefesinizi de böyle verin.
Makalesi bu: https://www.yahoo.com/tech/inside-instagrams-unofficial-lucrative-ad-111500129214.html
Okumak istemeyenler için ben özet geçeyim. Seve seve
yapacağım bunu.
Instagram'da 100.000 takipçi üzerinde followerı olanların
tek bir fotoğraf başına 700-900 dolar arasında para kazandığını...
500.000 follower ve üzerinde olanların bir fotoğraf başına 2.000-3.000
dolar arasında para kazandığını...
Ve moda ile alakalı olan yüksek takipçili hesapların tek bir
sponsorlu fotoğraf başına en az 8.000 dolar kazandığını...
Biliyor muydunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder