Son zamanlarda sıklıkla aklıma üşüştüğü ve bir noktadan sonra soran insanlara anlatırken bile bunalmaya başladığım için en sonunda yine kürkçü dükkanıma geri döndüm ve neden bloga yazmıyorum ki bunları dedim. Neden-biraz-daha-canını-sıkmayayım-ki-insanların.
Bu yazıyı neden okuyasınız bilmiyorum; hoş, biz bu dili konuşan bu canım ülkenin genç insanları olarak neler okumadık ki... Zaten ben de bildiğimi sandığım çoğu şeyi bilemiyorum artık. Yazının en başından dramatik bir giriş olabilir ama bazen, olduğumu sandığım kişi gibi davranmaya çalışıyorum: İşte "gerçek ben olsam, şöyle yapardım". Gerçek ben kimdir, ondan da emin değilim çünkü gerçek ben şimdiye kadar böyle bir şeyle kesinlikle karşılaşmadığı için nasıl davranması gerektiğini bilmiyor ve her zamanki savunma mekanizmalarını kullanmaya çalışıyor. Pof, çoğu savunma yetersiz. İnkar edemezsin, yok sayamazsın, akla mantığa bürüsen ne fayda...
Mızmızlanmayı bırakıp daha büyük bir mızmızlanma için asıl konuya geçiyorum o halde: Arkadaşlar ben ne olacağım?
Cidden. Oturup bir saniye bu konuyu konuşabilir miyiz?
Gelecek kaygısı bende şu şekilde tezahür ediyor: Ya ayrı bir insan olamazsam, ya farklı bir şeyler yapamazsam? Ölüp gittiğim zaman arkamda hiçbir şey bırakamamış olursam, adım bile kalmazsa ortada? Kendimi ifade edemediğim bir yerde çalışırsam, sıkışıp kalırsam bir yerlerde? Bir jungle'ın içerisine düşüp sırf maddi imkanları yüzünden çekip kurtaramazsam kendimi? Gerçekten ama gerçekten, bir şey üretemezsem? Kimseye bir yardımım dokunamazsa, okuduklarımı hiç kullanamadan unutursam sırayla? Ya, öylesine girdiğim ve sonra zaten ayrılırım dediğim bir yerden çıkamazsam? Ya da sadece, öylece kalakalırsam ortada?
Bütün yaşıtlarımın bu endişelerle alakalı içten içe beni onayladığını hissediyor gibiyim ama aklımın bir köşesinde sürekli olarak "hayatının en güzel yaşlarının en güzel zamanları hızla geçiyor, daha iyi geçmesi için bir şeyler yapmalısın" çanları çalıyor. Susturamıyorum, sürekli bir kayıp zaman ve bir kere gelinen hayatta öylece yaşıyor olma hissi, mümkün değil peşimi bırakmıyor.
Böyle böyle ikilemler arasında belirsizlikler sürerken, takdir edersiniz ki hiçbir şey yapamıyorum. Bu yapamama, beni rahatsız ediyor. Kendimi zorlayıp yapmaya başlasam, zevk alamıyorum, dolayısıyla (şaşırtıcı olmayacak bir şekilde) bu da beni rahatsız ediyor. Zevk alamadığım için soğumak ve uzaklaşmaktan korkup bırakıyorum. İşte size bir kısırdöngü, elde var sıfır. Koskocaman bir sıfır koymak istiyorum buraya. Bakın, 0. Bu sıfır, benden hiçbir zevk alamadan sırf bitirmek için bitirmeye çalıştığım kitaplara gelsin. Hayatım boyunca "durma, sürekli bir şeyler yap" diye kendi kendime acayip motivasyonlar verebildiğim halde bir süredir sadece akşam olsun da camları kapıları açıp şu sessizlikte öylece boş boş oturayım diye bekliyorum.
Ama bir yandan da alışık olduğum bildiğim yöntemlerin işe yaramadığını da görebiliyorum. Ne yapabilirim, şimdiye kadar yaptıklarım beni buraya atabildi en fazla ama şimdi hayalini kurduğum her şey için risk almalıyım önce. Komik, neyin riskini nasıl alacağım onu bile bilmiyorum. Arkadaşlar bize ne zaman ne için risk alınabileceğini hiç kimsenin öğretmediğini fark ettiniz mi, daha doğrusu çevrenizde gerçekçi riskler alan kaç insanla tanıştınız hayallerine ulaşmak için?
Sonrası ise, sonrasını zaten hiç sormayın.
*
ps. Bu fotoğraf Kronotrop'ta çok keyifli bir yaz günü çekildi ve ağır bir analog görüntüsüne kavuştuktan sonra böyle kötü amaçlar için kullanılmaya karar verildi...
"Sıradan insanların sıra dışı işler yapabilme kapasitesi vardır." repliğini alıntılayarak başlayayım yorum yapmaya. Farklı olma ve kalıcı işler yapma konusuna kafayı takmış birisi olarak bu konuda bu cümleyi duyduğumdan beridir sular duruldu gibi, üzerine düşünüyorum. Zaten her insan farklıyken, daha da farklı olma ve toplum olarak yaşarken neden bütün özelliklerimle toplumdan sıyrılabileceğimi düşündüysem. Yani bazen akışına bırakmak en iyisi.
YanıtlaSilÜniversiteyi bitiren herkes gibi endişelerinin olmasını kabullenirsen, önündeki seçenekleri "gerçekten" görmeye ve bunları değerlendirmeye başlayabilirsin. It's okay to do nothing when your student life dies. Garip bir şok etkisi. Düşünmezdim ama dışarıda oturup hiç bir şey yapmadan rüzgarın sesini dinlemek, oturmayı, çevreyi izlemeyi seveceğimi bilmiyordum.
Herkesin aynı "mezun psikolojisi"ni yaşıyor olmasını kabullenmekte hiçbir sorun yaşamıyorum ancak boş duramamak hastalık gibi. Durulamamaktan kaynaklı bir şey sanırım bu: Yarın işe girsem "daha tatil yapamadım" derdim muhtemelen. Galiba tadını çıkartmaya çalışmak lazım her şeyin, bir süreç bu, bizi gitmemiz yere yavaş yavaş iletecek olan bir süreç bu.
SilAyrıca yorumun için çok teşekkür ederim, her zaman beklerim bu bloga, sevgiler.
Benzer hisleri içimden ben de ne çok geçirmişim ve bunu kendime nasıl da dillendirememişim dedim. Düşünce akışımı sistemli şekilde dizip kodlamadaki gibi bir bütün oluşturması için kendimi zorluyorum. Ancak işleyemiyorum.
YanıtlaSilZamana yetişememek sanırım hep vardı. Hep de olacak gibi. Bunun yaşamın tadındaki acılık gibi kabullenmeye çalışıyorum. Bir de daydreaming. Beni en çok bu küçük gezintilerim diri tutuyor. Bitince de geri gelmem lazım diyorum. Ben diliyle yazdım kusura bakmayın. Ancak çoğu zaman için bu eğilim biraz da güç veriyor. Her neyse. Ara ara kendime hatırlattığım bir parça da paylaşmak istedim. Sevgiyle.
https://www.brainpickings.org/2016/03/25/william-james-attention/