LİSANS SONRASI, 1. BÖLÜM: PSİKOLOJİDE YÜKSEK LİSANS

10:22


Mezun olma sürecinde ve hemen ardından bütün yaz tatili boyunca üniversitelerin yüksek lisans süreçlerini, iş ilan ve imkanlarını takip ettikten sonra, geçtiğimiz günlerde aniden bir ışık yandı ve "neden artık tecrübe olmuş olan tüm bu bilgileri yazıya dökmüyorum ki?" dedim. Ardından olan oldu. Çevremde Psikolojiden mezun olan herkesle bu konuları enine boyuna tartışmaya ve elime geçen her yere notlar almaya başladım. Daha kafamda tasarlarken bile çok uzun bir yazı olacağını tahmin edebiliyordum ama bölüme yeni başlayanlar için çok yardımcı olabileceğini düşündükçe çeşitli üşengeçliklerden sıyrılarak nihayet yazmaya başlayabildim (bu bana ikinci bir lisans tezine başlıyor gibi hissettiriyor). Diğer bir yazma nedenim de "Bizim zamanımızda yoktu böyle şeyler, şimdiki gençler şanslı" diyebilme keyfini yaşamak, ehem öhöm. Fazla sulandırmadan, hadi başlayalım.

Başlamadan önceki son uyarı, burada yazılanların tamamen benim fikirlerim olmasından kaynaklı hatalar içerebileceği gerçeğidir.

İlk bölüm, tabii ki,

1. Yüksek Lisans:

Yüksek lisans yapmak, Psikoloji bölümlerinin bir olmazsa olmaz'ı. Henüz birinci sınıfa giderken bile "yüksek lisans yapmadan bir şey olamazsınız" söylemleri fısıltı halinde dolaşmaya başlıyor öğrenciler arasında. Bu söylem tam olarak doğru değil ama o konuya sonra geleceğiz, yani yüksek lisans yapmadan direkt iş hayatında lisans mezunu olmanın karşılığının ne olduğuna.

Muhtemelen hiçbir bölümde öğrenciler Psikoloji bölümündekiler kadar akademisyen olmak istememiştir. 60 kişilik sınıfımda akademisyen olmayı düşünmeyen, en azından yüksek lisans yapmayı düşünmeyen kişi sayısı 5'i geçmezdi (5 burada epey iyi niyetli bir rakam bu arada). Üniversitede yatay geçiş yaptığım için (özel üniversiteden devlet üniversitesine), eski okulumda da durumun tamamen aynı olduğunun farkındaydım. Daha da ileriye gidelim, her yaz yapılan Ulusal Psikoloji Öğrencileri Kongresi (UPOK)'ta da tanıştığım her öğrenci yüksek lisans yapmak istiyordu. Ama şöyle bir durursak: Hepimiz master yapamayız. Bu kadar öğrencinin yarısı, hatta çeyreği kadarı bile master yapamaz. Gerçekçi olursak, mezun olunca çoğumuz Psikolojiden master yapamayacağız. Master imkanlarını (gözlemlediğim kadarıyla) ikiye ayırıyorum: Mezun olunan üniversiteye göre, başvurulan üniversiteye göre. Şimdi tek tek inceleyelim.

1.a. Mezun Olunan Üniversiteye Göre: 

Bizim zamanımızda, yani bundan 5-6 sene öncesini kastediyorum, psikoloji popüler bölüm olmanın doruklarındayken (KPSS'de 65 ile atanılan o görkemli dönem :), özel üniversiteye gitmek ile devlet üniversitesine gitmek arasında da dağlar kadar fark vardı. Devlet her zamanki gibi daha "tercih edilir" olandı, oysa şimdi öyle değil. Büyük okullar dışında (ODTÜ ve Boğaziçi), Psikolojinin şu anki iyi bölümleri hep özellere kaymış durumda (Bilkent, Bilgi, Bahçeşehir vs... İstanbul Şehir Üniversitesinin ilk 5 binden Psikoloji öğrencisi aldığını biliyor muydunuz? Bizim zamanımıza göre inanılmaz rakamlar...). Bu genel olarak bütün bölümlerde var olan bir şey sanırım ve temel sebebi "iyi hocaların özel okullara geçmesi" olarak görülüyor (bu başka bir yazının konusu ama). Kendi okulumdan örnek verecek olursam, zamanında ilk 6 binle alan okul yanlış bilmiyorsam 10 binlere kadar kaymış durumda. Anlayacağınız, "okul adının önemi" konusu, son birkaç senede çok değişti. Şimdi "köklü" bir devlet üniversitesinden mezun olduğunuz zamanın, yeni bir özel üniversiteden mezun olduğunuz zamandan avantajlı olan tek kısmı, özel sektörde işe girerken ya da devlette mülakatlı bir alım yapılırken daha sağlam bir imaj veriyor olması.

Peki yüksek lisansta durum nedir?

Burada pek çok değişken var. Mezun olunan üniversiteye göre değil, tamamen not ortalamasına göre işleyen bir süreç başlıyor. Genelde kimse, hani hep internette dalga geçilen İsim Üniversitelerinin birinden mezun olduğu için yüksek lisansa kabulde bir sorun yaşamıyor: Not ortalaması çok yüksek olduğu sürece. Burada çok yüksek olma kriterimiz ise: 90+/100 GPA. Özel üniversitelerden düşük ya da orta seviye bir ortalama ile mezun olan kitle, muhtemelen en şanssız kitle. Çünkü devlet üniversitesinden orta seviye bir ortalama ile mezun olanlara göre mülakatlı kabullerde onlara büyük bir önyargı ile yaklaşılıyor. Aynı şekilde iş hayatında da, devlet mezunları daha tercih edilebilir çünkü daha "sağlam" bir eğitim aldıkları izlenimi var. Görece doğru. İyi hocalar özel üniversitelere kayıyor olsa da, çoğu "yeni" özel üniversitede "hoca" yok (Psikoloji bölümleri için konuşuyorum). Üç tane yarddoç'tan dönüşümlü olarak eğitim alarak mezun olan arkadaşlarım var. Bazı okullar, "hocaları" olmadığı için Yüksek Lisans açamıyor. YÖK, popüler bir bölüm olduğu için Psikoloji bölümlerini özel okullarda açmada çok elibol davransa da eğitim kalitesi kontrol altında tutulmuyor.

Burada pek çok haksızlık ve hakkaniyetsizlik de var ama genel bir eğitim sistemi sorunu bu. Ortalama yapmak hiç kimse için kolay bir şey değil ama bazen kolay olduğu durumlar da oluşabiliyor. Siz bir üniversitedeki 70 geçme notu (70=CC, 90+=AA) ile bir özel üniversitedeki çan eğrisinde (45 ile de AA alınabilir, 70 ile de, 90 ile de) aynı ortalamayı yapmış iki insanın emeğini hiçbir şekilde eşitleyemezsiniz. Sırf bulunduğunuz sınıftakilerden (ve doğal olarak ortalamadan) biraz daha iyisiniz diye dersleri geçmek, çok adil bir yöntem değil. Burada Çan Eğrisi kolaydır denilmiyor, eğer çok iyi bir okuldaysanız Çan sizin aleyhinize de dönebilir elbette. Ama piramidin altındaki büyük kısım ortalama seviyede okullardan oluşmakta ve bu not sistemlerindeki haksızlıklar, en azından bazı okullardan mezun olan öğrenciler için tamamen bir hayalkırıklığına sebep oluyor. Çünkü yüksek lisans sıralaması yapılırken mezun olunan okullara ya da o okulların zorluk derecesine (ki böyle bir şey olduğuna iki okul görmüş bir insan olarak kesinlikle inanıyorum) bakılmıyor.

Ayrıca çok iyi okullardan mezun olduğunuz zaman zaten sizin yeriniz de belirlenmiş oluyor.

Bu başka bir problem, yani ikinci kısım.

1.b. Başvurulan Üniversiteye Göre:

Lisans 1. sınıfta bölümü tanıtmak için gelen bir araştırma görevlimiz vardı, kendisi Ankara'da yüksek lisans yapıyordu o sırada. Boğaziçi mezunuydu ve iyi bir ortalaması (3.60 civarıydı sanırım) vardı ama bize sürekli kabul sürecinde ne kadar zorlandığından bahsetmişti. İyi okulların master kontenjanlarını zaten kendilerinin en iyi öğrencileri dolduruyor (ki bütün okulların kendi öğrencilerini kabul etme yanlılığından bahsetmiyorum bile burada). Bu sene Hacettepe'nin Klinik Psikoloji'sine kabul alan öğrencilerden en düşük ortalama ile girenin bile 100 üzerinden 98 ortalaması var. Bu gençler aynı şekilde çılgın TOEFL, ALES puanları alıyorlar. Diğer üniversite mezunu gençler büyük başarılar elde etmediği sürece, en tepedeki okullar genelde kendi öğrencilerini kendi aralarında değiştiriyorlar sadece.

Geriye kalan en iyi öğrenciler de diğer okullar arasında paylaşılıyor. Bu denklemde ortalama bir öğrenci olmanın pek bir yeri olmadığını siz de fark etmişsinizdir. Tabii ki paranız yoksa.

Bu da başka bir problem.

Yani özel üniversitelerden birinde yüksek lisans yapmak.

Bin kere söyledim ama Psikoloji popüler bir bölüm ve ilginç bir şekilde bölümü isteyen çılgın bir kitle var. "Psikoloji olmazsa başka bir yer de olmasın" diye defalarca üniversite sınavına hazırlanan (ki bunlardan biri de bendim zamanında) ve ardından mezun olunca da bu bakışı devam ettiren. Böyle olunca çoğu özel üniversitede burslu bir şekilde Psikolojide yüksek lisans yapma imkanı kalktı (emin değilim ama şu an hiçbirinde olmuyor bile olabilir). Çılgın bir talep olduğu için, işe bakın ki en pahalı yüksek lisans bölümleri de Psikolojininkiler oldu. Başvuru döneminde çoğu özel okulun burs verilebilecek durumlar listesine "Psikoloji Bölümleri Hariç" yazısı eklenmeye başlandı. Buralarda bahsedilen fiyatlar minimum 35 binlerden başlayıp, ucu açık olarak 60 binlere kadar çıkabiliyor. Burada sizin akademik başarılarınızın hiçbir anlamı kalmıyor. Boğaziçinden iyi bir ortalama, güzel ALES puanları ile mezun olmuş ve kaderin tuhaf bir cilvesi sonucunda Başkent'te yüksek lisans yapmak isteyen bir insansanız (neden yapmak isteyesiniz hiç bilmiyorum) hiçbir burs indirimi alamıyorsunuz (kendi öğrencisi de olmadığınız için, hiç). Lisansta çocuğunu yarı burslu olarak okutabilen aileler bile bu noktadan sonra çare bulamıyor. Tüm bu durumun görmezden gelinmesi de Psikolojide yüksek lisansın korkunç bir ticaret olduğu hissini uyandırıyor bende.

Ki yüksek lisans yapmış olsanız bile ilgili "sertifika"ları almadan test veya terapi yapamıyorsunuz. Sadece uzman oluyorsunuz, yani sırada benzer bir yarışı doktora için sergilemek var. Bu sertifikalardan en temel olanları (basic kelimesinin karşılığı olarak) bile bin liralardan başlıyor. İçinizi daha da karartmak istemiyorum ama örneğin bilişsel terapi yapabilmek için sertifikasını, eğitimini ve süpervizyonunu almalısınız ve bu toplam 10 bin lirayı bulabilen bir süreç. Ciddi bir klinik psikolog olmak, iyi bir kendine yatırım gücü istiyor.

Başvurulan üniversiteye göre başlığının altında olması gereken bir diğer konu da, başvurulan üniversitenin o dönem açtığı kontenjan sayısı. Bu tamamen şansa yönelik bir değişken ve gitgide azalıyor da (bunun sebebi de zamanında ÖYP'lilerin bu kontenjanları direkt doldurmasıydı; istedikleri yere geçebiliyorlardı ve okullar gitgide daha az master öğrencisi almaya başladı). Bu konuyla alakalı (Psikoloji bölümleri kontenjanları ile alakalı) her sene güncel bilgiler veren bir hocamız var, Engin Arık. Onun sayfasından ve TPÖÇG'den aldığım son verilere göre şu anda Türkiye'de 75 tane üniversite Psikoloji öğrencisi alıyor ve sadece geçen sene yaklaşık 8 bin psikoloji öğrencisi mezun olmuş. Yüksek lisans programı sayısı (16 Haziran 2016 itibariyle) 90. Ayrıntılı program listelerine şuradan bakılabilir: TIK. 

Bu yazıyı şimdilik burada noktalıyorum, devam edecek serinin ilk yazısı olarak. Muhtemelen size çok fazla karamsar geldi ancak ben, umutlu kısmı serinin diğer yazılarına saklıyorum. Bundan sonra sırayla mezun olduktan sonra iş hayatındaki seçenekler, yurtdışı imkanları, diğer alanlara kayma gibi konuları ele almaya çalışacağım. Bu yazı da dahil olmak üzere eklemek ya da eleştirmek istediğiniz her şeyi duymak isterim, lütfen yazın.

Şimdilik hoşçakalın!

9 yorum:

  1. Uğraşların için teşekkürler, gerçekten yardımcı oluyorsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, böyle bir dönüş almak beni çok mutlu etti. :)

      Sil
  2. Merhaba, Gelişim üniversitesine psikoloji okuyorum. 3.50 civarı ortalamam var ve 2. sınıfım. İngilizce okuyorum.
    Fakat şöyle bir durum var okul bana yeterli gelmiyor ve okulumu da burs durumundan değişemiyorum.
    Psikanalizi çok seviyor, anlayabildiğimce okumaya çalışıyorum. Fakat beni endişelendiren durum Psikanalitik-dinamik bir üniversitede klinik yüksek lisans yapamamak. Bu durumda hedef Bilgi yüksek lisansı oluyor. Fakat üzerimde burada Yüksek lisans yapamama kaygısı çok yüksek.

    Şunu da ayrıca belirmeliyim; lisede pek parlak bir öğrenci değildim, psikolojiye girdikten sonra Psikanaliz benim için hayat amacı oldu. Lise hayatım parlak olmadığı için Ales-Ygs/lys gibi alanlarda berbatım. Eğer bu konuda bir önerin varsa bekliyorum.

    Yazı için teşekkür ederim, ışık tutan bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,

      Okullarda bize "yüksek lisans yapmadan hiçbir şey olamazsın" baskısı çok fazla oluyor, iş hayatında bu durumun çok fazla karşılığı olmadığını söylemem gerekir. Bu durumda biraz ileriye dönük düşünmek lazım. Yüksek lisanslarda her şey ales/dil ve not ortalaması ve not ortalamaları iyi üniversitelerin yüksek lisansına kabulde 100 üzerinden 90'ın altına nadiren düşüyor. Bu bağlamlarda düşünürsek "psikanalizin hayatınızın amacı olma" durumunu iyi değerlendirmeniz gerekir. Bildiğim kadarıyla İstanbul Üniversitesi görece daha psikanalitik bir eğitim veriyor ama o da yüksek lisans kabulünde kendi öğrencilerine öncelik veriyor. Onun dışında yapabileceğiz tek şey ales/yds çalışmak gibi...

      Sil
    2. Teşekkür ederim, aslında amacım devlet üniversitesi değil. Analitik bakışlı özel bir üniversite ( bilgi gibi ) de benim kabulüm. Acaba hiç sizin zamanınızda yeni açılan özel bir üniversiteden daha eski bir özel üniversitede yüksek lisans yapmış birileri var mıydı ?

      Dediğiniz gibi istanbul üniversitesi 20 kişi alıyorsa 13'ünü kendi öğrencisi geri kalanını, bilgi, koç, odtü, boğaziçinden alıyor.
      Bir de Ales'in rolünü çok merak ediyorum, devlet üniversiteleri için sanıyorum ki önemli fakat edindiğim bilgiler çelişkili. Mesela Bilgi üniversitesinin 65> üzeri görünüyor Ales'i. Çok zor bir puan değil gibi. Fakat dediğiniz üzere Ales'te 90 yapabilecek öğrenciler zaten YGS/Lys'de çok iyi öğrenciler olup benzer üniversitelere giriyor. Bu durumda yine psikolojiyle olan yetenekleri değil, matematik gibi Psikolojiyle pek alakası olmayan derslerle ilgili yetenekler belirleyecek anlaşılan.

      Sil
  3. aşırı beğendim yazını. Devamını mutlaka bekliyorum :) Ben de Odtü Psikoloji son sınıf öğrencisi olarak gelecek planları ile boğuştuğum bir zamandayım. Mezuniyet ve sonrası alıp götürüyor beni. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim, umarım siz de bu karmaşık zamanınızda bir yol bulabilirsiniz kendinize. :)

      Sevgiler...

      Sil
  4. Elinize sağlık. Devamını da heyecanla okuyacağım 🙂

    YanıtlaSil