ENDÜSTRİ VE ÖRGÜT PSİKOLOJİSİ -3-

06:29


Bir süredir görmezden gelmeye çalıştığım ancak her gün aldığım maillere daha fazla aynı cevapları vermek istemediğim için, eskiden beri burada olanlara ve aramıza yeni katılanlara, katılmak isteyenlere kısa bir hoşgeldiniz deyip anlatmaya başlasam iyi olacak. Daha önce Endüstri ve Örgüt’ün dünü, bugünü, yarını hakkında konuşmuştum. Şimdi, birazcık daha konuşacağım. Adım adım, hiçbir şeyi es geçmeden sıklıkla bana sorduğunuz ve bu cevapları okurken de aklınızda oluşabilecek soruları yanıtlamaya çalışacağım. 

- Öncelikle nasılsın, iyi misin? Hayat nasıl gidiyor?

Kendime hal hatır sormakla başladığım bu yazının hangi noktaya gideceğini merakla beklemekle beraber; çok şükür, iyi gidiyor. Uzun bir süre, aklı yarı havada yazılar yazdıktan sonra nihayet biraz ayakları yere basan ve birilerine faydası olabilecek bir şeyler yazmanın heyecanı içerisindeyim. Şu anda hızlı trendeyim, çay içiyorum ve tam 4 saat boyunca buradayım. Hadi başlayalım.

- Ne kadar zamandır çalışıyorsun; iş değiştirdiğini biliyoruz, şimdi neler yapıyorsun? Keyfin yerinde mi, iş tatmini nasıl? Zorlukları neler?

3 senedir çalışıyorum, yaklaşık 8 ay kadar önce iş değiştirdim. Neler yaptığımdan daha önceki iş yerimde bahsetmiştim, burada biraz daha farklı bir iş tanımım var. En basit şekilde özetlemek gerekirse, çalıştığım kurumda bazı departmanlardan oluşan büyük bir portföyüm var, bu portföydeki tüm insanların işe alım sürecinden başlayarak, kariyer yönetimlerine, psikolojik desteğinden, kurumdan çıkmaya karar verirlerse kurumdaki son günlerine kadar her şeylerinden sorumluyum. Ben yeni insanlar tanıyıp, onlarla ilgilenmeyi oldum olası çok sevdiğimden ve onları, kendilerini gerçekleştirmeleri için elimden geldiğince desteklemeye çok önem verdiğimden (şimdilik) işimden memnunum. Normalde bu işi İK yapıyorken biz İK çatısı altında daha farklı bir birimiz. Ama bundan sonra genel kullanıma uygun olarak bu yapıyı İK olarak anacağım. İK’da Psikolog olmanın en büyük zorluklarından birisi, kişinin bireysel çıkarları ile kurumun çıkarları zıtlaştığında ortada kalmanız. Bunun için iyi bir strateji oluşturmanız gerekiyor. Eski çalıştığım yerde direktörüm, İK’da olmanın bir bıçağın üzerinde olduğunu söylerdi: Bir tarafı kurum, diğer tarafı çalışan olan. Ne tarafa kayarsanız diğer tarafı kesiyorsunuz. İnternette, Örgüt’te çalışan Psikologların işverenlerin çalışanları kandırma yöntemlerinden olduğunu söyleyen sert eleştiriler bu sebeple var (bu arada bu eleştirilerin sadece yabancı kaynaklarda yapılıyor olması ayrı bir dram). İşveren, çalışanı mutsuz edecek bir uygulamada bulunuyor bile olsa, sizin çalışanın iş tatmini seviyesini arttırmanız beklenebilir. Burada Türkiye’deki işverenler gördüğüm kadarıyla daha çok İK uygulamalarıyla bunu sağlamaya çalışıyor. Bu uygulamalara her şey dahil: Beraber piknik yapmaktan tutun, askere gönderme töreni ve happy hour’lara kadar. Kurumun kültürü hangisine müsaade ediyorsa, o yapılıyor. Bu uygulamaların pratikte çalışan bağlılığına etkisi de tartışmalı bir şey. Ama bizim konumuz çalışan bağlılığından ziyade, çalışanın psikolojik sıhhati, en azından benim daha çok önem verdiğim ve burada konuşmak istediğim şey bu.

- Çalışanın psikolojik sıhhati derken neyi kastediyorsun?

Türkiye’de çalışan olmanın bazı genel zorlukları var ve bunlara karşı kişilerin geliştirmiş olduğu savunma mekanizmaları onları “savunmak”tan ziyade geri çekebiliyor. Şu an mevcut portföyümde ülkenin en iyi okullarından yeni mezun arkadaşlarla çalışıyorum. Çok büyük bir genelleme yapmak istememekle beraber, çoğunun her zaman bir yurtdışı planı var ve yaptığı her şeye “bu bana ne katıyor” gözüyle bakıyor. Ben bu bakış açısını destekliyorum (sürekli öğrenmeyi pekiştiren bir şey bu), ama bu kadar “lider”in olduğu yerde en küçük “operasyon”lar bile yılgınlıkla karşılanıyor. Kişiler kendi yetkinliklerini değerlendirme konusunda her zaman pozitif yanlılıkta. İlginç bir şekilde, kırılganlar. Çok aceleciler. Kariyerleri çok önemli olmasına rağmen çoğunun tek bir kariyer planlaması var ve ona çok sadıklar. O kariyer planını mevcut yerde gerçekleştiremiyorlarsa hemen aynı uzmanlıkta farklı bir sektör ya da kuruma atlamaya çalışıyorlar. Bunların hepsini anlamakla beraber, psikolojik açıdan çok sıhhatli olduğunu düşünmüyorum. Çok odaklanılmış bir kariyer ve tek bir hayat imgesi, kişilerin o alanla ilgili olumsuz bir durum olduğunda olması gerektiğinden çok daha fazla yıkılmasına sebep oluyor. Varoluşçuların “otantik” kavramını çoğu kariyer görüşmesinde muhakkak söylemişimdir. Daha otantik, daha b-c-d planları olan, mevcut işinden çok daha farklı yetenekler geliştirmeye hevesli ve geliştirmiş olan bir nesil hayal ediyorum. Sorunların çoğu zaman dışsal kaynaklı olduğu ve hiyerarşik sebeplerle müdahalede bulunamadığınız noktalarda yapmanız gereken şey, ona vereceğiniz enerjiyi başka bir noktaya güzel yansıtmaktır. Psikolojiye Giriş 101’de olduğu gibi, çok sinirleyseniz, boksa başlarsınız. Ve bu sizi iyi bir yere taşır.

- Bir psikolog olarak neden İK’da çalışmalıyım?

Bu soruyu bir yol ayrımında olup kendini ikna etmeye çalışan son sınıf öğrencisi ya da yeni mezun bir arkadaşımız olarak soruyorsan şöyle söyleyebilirim: İşin zor. Daha doğrusu, işimiz zor. Önümüzdeki seçeneklere beraber bakalım.

Devlette işe girmeyi tamamen geçiyorum. KPSS’den 85 alıp hala atanamayan, değil psikolog olarak memur olarak bile atanamayan arkadaşlarımın olduğu ülkede benim için devlette psikologluk bitmiş vaziyette. Psikolog, devlette çalışmamalı da bir yandan. Devlette çalışıp iş tatminlerinin var olma zahmetine bile girmediği o kadar çok psikolog arkadaşım oldu ki. Sağlık bakanlığının bazı bölgelerinde ve Adli Tıp Kurumunda çalışanları çıktıktan sonra, gerisini olduğu gibi kenara koyabilirim kendi adıma. En azından benim hayattan beklentilerimle uyuşmuyor diyip, bu konuyu kapatayım.

Gelelim özel sektöre.

Daha önce defalarca anlattığım şeyleri tekrar anlatmamak için direkt İK’da çalışma konusuna geleceğim. 

Türkiye’de Endüstri ve Örgüt Psikolojisi yüksek lisansı da yapsanız, herhangi bir şirkette yine İK’cı olarak çalışacaksınız. İyi bir İK geçmişi, size kariyer ve ileride yönetici olabilme imkanı sağlar. Kariyer hedefleriniz arasında ileride beyaz yakalı bir müdür olmak varsa ve plaza ortamı size Anadolu’daki bir Asdep merkezinden daha çekici geliyorsa İK’ya yönelebilirsiniz. 

İK, prosedürel bir iş. Muhtemelen çalıştığınız şirketin şirkete en “uyumlu” çalışanı siz olmalısınız. Bu anlamda tüm tutum ve davranışlarınız karakterinizden çıkacak, İK’cı kimliğinizle yorumlanacak, buna hazır olmanız gerekiyor. Yani çok marjinal bir şirket olmadığı müddetçe rengarenk saçlarınızdan ya da piercinglerinizden vazgeçemiyorsanız İK’cı olmamalısınız. Spor ayakkabı giyemediğiniz bir iş yaşantısı sizi ürkütmüyorsa, doğru yerde olabilirsiniz.

İK, yer yer personeli üzecek söylemlerde bulunmanız gereken bir yer. Hayır diyemiyorsanız, size göre bir yer değil. Ama ikna becerilerinize güveniyorsanız, hoşgeldiniz diyebiliriz. Çoğu şeyi ikna ederek çözmeniz gerekecek. Öyle ki, bir noktadan sonra Pazarlamacı mı olsaydım diye düşünmeye başlayabiliyorsunuz. You know, we all do. 

İK, içerisinde bulunduğunuz şirkete göre kimliği çok değişebilecek bir departman. Şirketin en yenilikçi yeri de olabilirsiniz, en ketum yeri de. Kimisi kurum içerisinde değişim İK’da başlar/başlamalı derken kimi yerde tüm departmanlar değişmişken İK hala bildiği yolda devam da edebilir. Bu iki uçtan birine düşebilirsiniz. Sizin için de ikisi de yaşanılabilirse, yine hoşgeldiniz.

İK, maalesef kültüre bağlı bir birim. Ülkedeki şirketler her nasıl gidip yabancı uyruklu bir İK’cı işe almıyorsa (ki bu saçma olurdu gerçekten de), yurtdışında da tek bir ihtimal hariç (buna sonra geleceğim) bu kimliğinizin bir karşılığı olmayacak. Bir süre çalıştıktan sonra yurtdışı planları yapmaya başlamak istiyorsanız yanlış yerdesiniz. Ama zaten psikolog olarak bu seçeneği zaten uzun zaman önce elediğiniz için (akademisyenlik ve çocuk bakıcılığı hariç) bir sorun yoktur diye düşünüyorum. 

İK, teknik bir birim değil. Yani, çoğu zaman yaptığınız işte diğer iş birimlerine göre kendinizi geliştiremediğinizi hissedeceksiniz (yoğun bir program ya da uygulamama öğrenememe kaynaklı). Ama, insan kaynağını yönetmek ve genelinde insanları yönetme tecrübesini doya doya yaşayacağınız bir yer. Burada yine işe girdiğiniz yere göre yetkileriniz değişiyor. Ne kadar yetkiniz olursa işinizden o kadar tatmin alacaksınız. Psikologlar insanların ruhsal durumlarıyla uğraşmayı çok sevdiği için bu yönünüzün mutlu olacağını seziyorum. 

İK, maaşları (bilhassa işe girdikten birkaç sene sonra) diğer çoğu alan psikologlarına göre fazla maaş alacağınız bir birim. Devlette ve sözleşmeli olarak çalışan psikologların maaşlarından yükseğe çok rahat çıkabilirsiniz. Önceliğiniz maddi geleceğiniz ise, doğru yerdesiniz. 

- İK’da yurtdışı konusunda bir şey diyecek gibiydin?

İK’da yasal süreçler her ne kadar kültüre ve içinde bulunulan ülkenin mevzuatlarına göre şekillense de, tüm dillerin üzerinde olan güzel bir dil var: Yazılım. Dünya üzerinde şu anda IT alanında ne kadar büyük bir hareketlilik olduğu gerçek. Yazılım mühendislerini yerlerinde tutamadığımız gibi, IT Recruiter’ları (İşe Alımcıları) da yerlerinde tutamıyoruz. Nasıl IT recruiter olacağınıza gelince, psikolog olarak hafif hafif IT’ye kayıp, mümkünse yazılım dillerinden öğrenip, veri analisti ve veri bilimci arasındaki farkları iyice öğrenip, teknik sınav yaptıktan sonra en azından birazını anlayabilecek bir noktaya gelmeniz gerekiyor. Sonrası da bol bol tecrübe. Tam anlamıyla Head Hunter’lık yapıyorsunuz. Bu işi evden de, freelance de, kurumsal bir yerde de yapabilirsiniz. IT Recruiter’lar şu anda kendilerine ait İK danışmanlık şirketleri kuruyorlar. IT alanı çalışan bulma konusunda hayli zor bir alan olduğu için spesifikleşmek size sadece kurumsal hayatta değil, startup’larda da iyi bir alternatif sağlayabilir. Yurtdışı imkanı her ne kadar artı bir özellikse, IT’de psikolog olarak tatmin olamayacağınız da bir o kadar eksi bir özellik. Bire bir görüşmeleriniz sessiz, çok sessiz, epeeey sessiz geçecektir. Çok konuşkan, sessizliğe tahammül edemeyen, aşırı iletişimciyseniz, bir düşünmeniz gerekebilir. 

- Çok güzel, çok da hoşumuza gitti. İlgi duyduk. Nasıl gireceğiz bu alana?

Daha önce de söylemiştim, Türkiye’de İK psikologlar için zor bir alan. Gerçi 3 sene öncesine kadar çok daha zordu, şimdi büyük şirketlerin tamamı İK’da psikolog istihdamı yapıyor. Sözü uzatmayacağım: Staj, staj, staj. Yeri geldiğinde bordro ve özlük de öğrenmeniz gerekecek. Ama stajsız olmuyor, muhtemelen olmayacak. İK’da kariyer yapmaya hevesli bir psikolog olduğunuzu ekibe göstermeli ve mümkün olan her fırsatta mevcut durumlara uygun psikoloji yaklaşımı getirmelisiniz. Mümkünse misler gibi bir İşletme yüksek lisansı yapmalı ve pastanın çileğini de unutmamalısınız.

- Staj nereden bulabilirim, sen yardımcı olabilir misin, ayarlayamaz mıyız bir şeyler? :)

Her öğrenci gibi, iş arama sitelerinden ve şirketlerin kendi işe alım portallarından işe başvuru yaparak staj bulabilirsiniz. Günde birkaç tane bana staj konusunda yardımcı olabilir misiniz diye soran mail alıyorum ve bana olan bu inancınız gözlerimi dolduruyor. Yine de yardımcı olamıyorum. Bizim bir ihtiyacımız olduğunda da ilan veriyoruz, bu ilanları sürekli olarak takip etmelisiniz. Gözünüze bazı şirketlerin İK’larını kestirip, Linkedin’den bağlantı kurup, bire bir görüşme talep edip, o görüşmelerden sonra ihtiyaç olması durumunda sizi değerlendirebileceklerini söyleyebilirsiniz. İK’ları biraz markaja almanız gerekiyor. 

- İK hakkında okumalar yapmak, bu alanı biraz daha sevmek istiyorum. Hadi öner bir şeyler.

Ben İK’yı Harvard Business Review okuyarak sevdim, tek tavsiyem de bu. HBR’ı düzenli okuduktan sonra o sizi zaten kaynakçalar ve daha da fazlası bölümleriyle pek çok yere yönlendirecek. HBR’daki İK anlayışı, Amerika merkezli olduğu için daha da Psikolojik altyapılı ve yayınlanan çoğu yazının Psikoloji bölümü çıkışlı olduğunu görebiliyorsunuz. Aralıksız 3 senedir okuyorum diyebilirim.

- Bize bilmediğimiz bir şey söyle.

Türkiye’de henüz çok gelişmemiş olan ama geleceği çok parlak olan bir İK alanı var: Değerlendirme Merkezleri. Bu konuya önem verdiğim için biraz uzun bahsetmek istiyorum.

Değerlendirme Merkezi, bir adayın bir iş için uygun olup olmadığının değerlendirilmesi sürecini kapsar: Bu adayın yetkinliklerinden, davranış sistemlerine, yöneticilik becerilerinin tespit edilmesinden, liderlik şekline kadar pek çok davranışsal analizin yapıldığı süreçlere deniyor. Bu alan, psikolojinin terapötik değil analitik tarafı. Dışarıda yeni yeni açılmaya başlayan DM danışmanlık şirketleri var: Psikolojik ölçümler yapabilmek için vaka yazıyor, sunumlar tasarlıyor, hatta oyunlaştırma yapıyorlar. Tüm bu süreçlerin araştırılmasından başlayarak tasarlanması, test edilmesi, yazılması; uygulama rehberinin, sonuç raporlarının oluşturulması ve takibinin yapılmasına kadar her şeyle ilgileniyorlar. Alanda şu anda bu konuda ciddi bir eksiklik olduğu için yurtdışı kaynaklı bilginin tercümesi ve güvenilirlik analizinden sonra (o da yapılırsa tabii) uygulanması yoluna gidiliyor. Ancak psikologların bu alana el atmasının vaktinin geldiğini düşünüyorum. Değerlendirme Merkezi uygulamaları, kişilere DM’den çıktıktan sonra gerilbildirim verilmesini de içerdiği için hemen peşinden koçluğu da getiriyor. Türkiye’de tamamen yanlış anlaşılmış koçluk (esasında mentoring) sistemine psikologlar bir an önce el atmalı: Hem daha kötüye gidişin durması için, hem de ülke için yepyeni bir iş kolu olup geliştirilmesi gerektiği için. Yani her şeyi bir yana bırakıp akredite bir koçluk eğitimi alarak da işe başlayabilirsiniz. Bu alanın ileride çok değerleneceğine inanıyorum. 

- Her şey çok güzel ama menüde başka şeyler yok mu? 

Var, olmaz mı… Yakında psikologların Pazarlama, Marka Yönetimi, CRM ve Kurumsal İletişim alanlarında nasıl çalışabileceğine dair de yazmak istiyorum. Hepsi için İK için olduğu kadar geniş olmamakla beraber birkaç bir şey karalayacak kadar şey gördüğümü düşünüyorum. Şimdilik bu kadar.

Tüm bunların dışında başka sorularınız varsa, her zaman olduğu gibi bu yazıya yorum yaparak veya bana mail atarak sorabilirsiniz. Ee malum, “biz size 15 gün içerisinde dönüş yapacağız”. 

Kendinize iyi bakın ve sevgiyle kalın. Hepinizi seviyor, başarılı bir kariyer diliyorum.

1 yorum:

  1. Severek takip ettiğim bir yazı dizisi oldu bu, çok teşekkür ederim :)
    Peki örgütsel psikolojiye yönelmek isteyen endüstri mühendislerine tavsiyeleriniz nelerdir?

    YanıtlaSil