VE HİÇ DURMAKSIZIN

14:27

Ne kadar iyi gidebilecekse o kadar iyi gitse bile... 

İşte yaz ortasına gelmiş birbirimizin gözlerinin içine bakıyoruz. Mekan bükülüyor, bükülüyor, bir önceki bulunduğumuz yerde değiliz artık. Artık pek çok yaşantının içerisinden geçerek geldiğimiz yerdeyiz. Sanki hep beraber burada değilmişiz gibi, sanki hep beraber evde oturmamışız gibi kendimizi dışarıya attığımızda kollarımız açık bir şekilde sadece koşuyorduk koşuyorduk ve koşuyorduk. Biraz rüzgara bırakıyor ve biraz daha koşuyorduk; biraz daha anlaşılıyor biraz daha bakışıyor biraz daha yarışıyorduk...

Biraz daha koşuyorduk.

Bakmamayı öğrenmiştim uzun bir süre sadece bakmamayı, yazdığıma nasıl yazdığıma neyi yazdığıma neyle yazdığıma bakmamayı, bunlar küçük detaylardı bunlara takılarak ilerleyemeyecektim. Benim anlatmaya ihtiyacım vardı anlatmaya sanki bentlerinden aşan sular gibi atlayarak sıçrayarak ve kendisini aşarak anlatmaya...

Biraz daha koşuyorduk biraz daha koşuyorduk ve biraz daha...

Her defasında biraz daha yukarıya sıçrayarak ve tutturduğu ritmi bozmadan, bazen durup kendi etrafımda dönüp, biraz dans edip koşmaya devam edecektim, ben de bu hayatı böyle dizayn edecektim. Özlediğim her şeyi kendimi yargılamadan özleyecektim, severek ve düşünmeden yiyecek,
ve istediğim kadar su içecektim, doya doya, doya doya, doya doya. İşte burada birlikte oluşturduğumuz şey buydu, burada birlikte var oluşumuzu başlatmaya çalışıyorduk, biraz daha koşacaktık biraz daha biraz daha...

Tekli uzaya dair tüm sırları bilerek burada duruyorken bir baktım artık duramıyorum, burası derin bir evren değil, buraya sığamıyorum artık, burası bizim daha yakın durmamız gereken bir evren değil, burası bizim birbirimizi atlatmamız birbirimizin üzerinden atlamamız gereken bir evren. Bendlerinden aşan sular gibi coşkuyla ve karbeyazı pırıltılarını yüzümüzde taşıyarak atlatmamız gereken bir evren, işte bu yüzden biraz daha koşacaktık, biraz daha...

Her defasında biraz daha yükseğe sıçrayacak ve istifimizi hiç bozmadan devam edecektik, burası senin ve benim anlaşmamız veya savaşmamız gereken bir evren bile değil bunu anlayacaktık, burası dar, burası sıkışık, burası kollarımı sıkıca tutup üzerime yürüyen insanların evreni...

Biraz daha koşacaktık biraz daha, ta ki yeni bir şey olana yepyeni bir şeye dönüşene kadar, artık olduğumuz kişiler olmayana kadar, koşacaktık ve atlayacaktık ıslak taşların üzerinden; birbirimize karışacak karmaşıklaşacak bambaşkalaşacaktık.

İşte yaz ortası gelmiş birbirimizin gözlerinin içine bakıyoruz; içten gelen bir gülme hissini bastırarak ve birbirimizin etrafında dönerek; her şeyin en iyi gitme ihtimalinde bile burada birbirimize böylece bakarak geçirdiğimiz bir zaman vardı, tüm evrenlerde bu an vardı ve tüm ihtimallerde yaşanacaktı...

Ancak gözünün ucuyla yakalayabileceğin kadar hızlı, ancak pırıltılı bir yaz ortası güneşi kadar ılık, ancak senenin ilk karpuzunu ısırdığın zamanki kadar keyifli ve yerinde hissettiren bir an vardı ve evet, tüm ihtimallerde yaşanacaktı...