COFFEE TALK #2: BİR AN'I KARŞIDAN SEYRETMEK

04:55

İbni Arabi'nin, varlığın harekette olduğunu, hatta varlığın bizzat hareket olduğunu söylediği ve benim çok hoşuma giden bir görüşü var. Evrenin, bütün var oluşla birlikte her an bir "yaratım"da olması, bir "sürekli yeniden oluşum", bir kesiksizlik. Bir içeriden dışarıya doğru eksponansiyel büyüme (ama kendini de dıştan içeriye doğru sıyırarak -ne ifade ama-) ve tüm bu büyüme sırasında zamansallığın hiçbir anlam ifade etmemesi. Çok yorucu bir giriş oldu ama geleceğim noktayla bir bağlantısı var. Biraz dinlenelim.

Bir süredir, neden olduğu konusunda hiçbir fikrim olmamakla beraber, kendi kendimi durum farkındalığımı ölçerken buluyorum. Herhangi bir an'ın bir noktasında: Öylece duruyorum, o an, bütün Milky Way gökadasının çubuklu sarmalı içerisinde duruyorum. Metroda giderken ve vagonlar hafif hafif sallanırken ve bir anda içeriye insanlar doluşurken; ya da mesela bir yere fotoğraf çekmeye gitmişim ve o sırada insanlara bir şeyi tarif etmeye çalışıyorum, elini şöyle tutmasını bileğini bükmemesini, kendisini de o kadar ileriye itmemesini söylüyorum: O an donuyor.

Büyülü bir his: Bir an için her şey yok olabilir, ama bir göz kırpması kadar vakitte var oluş sürekli yenileniyor, buna hayret ediyorum. Bazen fotoğraf çekerken bir noktada zamanın genleştiğini hissediyorum, "elini şöyle tutmaya devam et" derken o an'a ait zamanı uzatıyor ve geri kalan bütün hareketleri elin sahibiyle birlikte bastırıyoruz. Düşününce ne kadar etkileyici bir "birlik" şekli. Bazen kameranın arkasında o güneş ışığının tam olarak objektife doğru bakmasını beklemek, insanın istediği gibi eğirmesi, örmesi zamanı. An'a karşı bir gözlemci olmak, belki.

Aynı zamanda her şeyde şu hissi de bulabilmek: Onun o an orada olmasının bir amacı var. Ya da şu daha düzgün bir ifade olabilir belki: O oraya çeşitli yollardan geçerek gelmiş ve oradan çıktıktan sonra kendine has yoluna devam edecek, yine de bir süreliğine birlikteyiz. Orada olmasını gerektiren ve çeşitli nedenselliklerle birlikte o an için orada olmasını sağlayan garip bir şey var. Tam o noktada asılı kalıyoruz birlikte. Bir şey olsa hep beraber öleceğiz ve isimlerimiz yan yana sıralanacak, sanki bilinçli bir şekilde oradaymışız gibi ya da çoktan tanışmışız gibi. Bir an sonra birlikte yok olacağız belki de. Düşünsenize bilimkurgu dizilerindeki gibi bir anda ortadan tamamen kaybolabiliriz bile. Ama hep birlikte gizli bir anlaşma içerisindeymişiz gibi ortak bir sürekliliği devam ettiriyoruz. Bir akış sağlıyoruz birbirimizin hayatına. Birbirimize bildiğimiz, öğrendiğimiz anlamda bir yaşam sağlıyoruz farkında olmadan.

Yine bir Coffee Talk sonu... Yine bir sürü konuşup sonunda hiçbir şey dememiş olmak.

*

Buraya kadar okumuşsanız ve hala devam etmekte ısrarcıysanız size kamera arkasını da anlatayım: Yukarıdaki fotoğrafı evimizin mutfağında çektik. Masa, büyük pencerenin önünde duruyor, dışarıda çok fazla güneş var. Güneşliği diffuser olarak kullanalım diye boydan boya çektik, sonra beyaz bir çarşaf bulup onu da bu güneşliğin üzerine boydan boya gerip mandallarla tutturduk, böylelikle arkadan gelen güneşi (hard light) ters ışığa yumuşak bir şekilde dağıtmayı da başarabildik. Gerisini zaten biliyorsunuz, misafir gelen komşu el mankeni yapılır ve yeni demlenmiş kahveler içilmeden bir tane fotoğraf çekilir...

2 yorum:

  1. İlk paragrafta anlatılmak istenen şey, kişinin gecenin bir yarısı başını yastığa koyduğunda sanki halvete girmişçesine tefekkür edişini hatırlatıyor bana. Tool'un bir parçası var: Lateralus. Sözlerindeki bir yerde "Keep going, spiral out."diyordu. Bu kısım sanki birebir örtüşüyor. Zaten albümünde de biri içeri biri de dışarı açılan çift spiral vardı. Tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk paragrafta anlatmaya çalıştığım his çok karmaşık olduğu için ortaya da öyle karmaşık bir cümle sırası çıktı ama sanırım istediğim duygudurumu uyandırabilmişim biraz. Bu yorumundan anladığım bu oldu. :) Şarkıya muhakkak bakacağım, tam olarak tarif etmek istediğim şeyi anlatıyor gibi. Teşekkürler tavsiye için. :)

      Sil