HIZLI POST: SON DURUMLAR

07:41

Bir süredir etrafta pek gözükmüyorum ama son zamanlarda her şey size de çok hızlı hareket ediyormuş gibi gelmiyor mu?

Okulların açılmasıyla birlikte koşuşturmaca var gücüyle başlamış oldu ve ben, aynı anda üç yerde birden bulunamıyor olmama yeniden hayıflanmaya başladım (kuantumculardan bu konuda destek bekliyorum mesela). İki hafta önce çektiğim fotoğraflar hala düzenlenmeyi bekleye dururken, ben bir de video çekme telaşesine düştüm geçenlerde: Tek amacım da arka fonda güzel bir Gregory Alan Isakov şarkısı olan basit bir yol videosu çekmekti. Ankara'nın garip yolları ve bu aralar korkunç bir hale gelen trafiğinde tabii ki bunu da yapamadım ve 3 denemede de başarısız olduktan sonra geceleyin yapılacak bir uzun yol yolculuğunu beklemeye karar verdim.

Bu aralar en çok Tandoğan'da vakit geçiriyorum sanırım: İlk başlarda ders kaydımdaki problemler için sürekli gidiyor olsam da bir noktadan sonra şehrin ortasında bulduğum bu yürüyüş parkurunu sevmeye başladım. Hazır öğrenciler her bir köşesinden çıkmıyorken önce içeride yeni açılan Ziraat Kafe'de çay içmek değişik bir zevk haline gelmeye başladı, ama her defasında geç gelen servisler yüzünden bir noktada bu da beni sinir etmeye başladı. Sonrasında ise Boromir'in üflediği Gondor'un savaş borusuna benzeyen askılı keçi boynuzu termosumu yeniden keşfetme ihtiyacı duydum: Gayet de işe yaradı.

Son haftalarda çektiğim mide ağrısına hala hiçbir çözüm getiremedim. İlk başlarda gizli stres yüzünden olduğunu düşündüğüm mideme yumruk atılıyormuş hissini yaşarken, son zamanlarda bu durum yediğim hiçbir şeyden zevk alamama gibi hayatım boyunca bana hiç uğramayan garip bir hisse dönüştü. Hazırlıkta birkaç hafta boyunca sadece yoğurtla beslendiğim karanlık dönemden sonra bu sefer yoğurt bile yiyemiyor olmak beni bile şaşkınlığa sürükledi. Yoğurt yani bu. Mis gibi ev yoğurdu. İnsan nasıl yiyemez?

Onun dışında günlük hayatta en çok değişen şey alışveriş listemin gün be gün daha da uzuyor olması oldu: Yeni bir harddisk, yeni bir kulaklık (Sudio kulaklığım hiçbir gözü olmayan ekstra minimalist Kafoury çantamın içerisinde bakır tellerine kadar sökülerek ayrıldı), Dune'un yeni basımı, yeni bir ceket (Stefanel'de beğendiğim ceket 590 lira çıkınca ağlayarak uzaklaştım mağazadan) derken olay iyice kontrolümden çıkmaya başladı. Bir öncelik sıralaması da söz konusu olamadığından yüzey gerilimi iyice artarak en üst noktalarda derin bir eylemsizlik oluşturdu benim için. Burada kalabiliriz.

Ankara'da son zamanlarda keşfettiğim en güzel şey, Eskişehir yolu üzerindeki Tepe Prime'ın arka tarafında kalan golden hour ışığı, bu şehirde kalan en son doğal güzelliklerden biri sanırım. En yakın zamanda kimi kandırabilirsem oraya götürmeyi düşünüyorum. Son zamanlarda keşfettiğim en güzel içecek, geçtiğimiz günlerde Arabica'da B.'nin aldığı ama sonrasında fotoğraf çekerken susayınca "bir yudum alayım" diye başlayıp hepsini içtiğim iced mocha. En güzel "an" ise telefonda konuşurken duyulan araba sinyali sesi.

Şimdilik benden bu kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder