2018/1

11:05


2018'in başında, Ocak'taki doğumgünüm henüz yeni geçmişken, bu bloga şöyle bir şey yazmıştım: 

"Bundan sonra insanları artık dinlemek istemiyordum. İnsanlar konuşuyor, bağırıyor, tavsiye ve akıl veriyor ve durmaksızın anlatıyordu. Benden artık bu kadardı. Canım biraz bu şehirde biraz o şehirde olmak mı istiyordu, tamamdı. Olacaktım. Tüm şartları hazırlayıp hop diye uçacaktım. Her yerde bir şeylere zaten dayanacaktım.

Ama en sonuna dek yaşamak ve bitirmek istiyordum, bahar geldiğinde ben bu uykudan zaten uyanacaktım."

Bahar gelmişti. 

Ve ben bu uykudan, gerçekten de uyanmıştım.

*

Bu senenin başında, bitmek bilmeyen ve artık dayanılmaz hale gelmiş çene ağrılarıma (bruksizm) tamamen rastgele bir şekilde -şimdilik geçici de olsa- bir çözüm bulmuştum. Bundan 6 ay önceki ben'e göre inanması güç bir şeydi: Sabahları gece boyunca birisi çenemde kickboks çalışmış gibi değil de, insanca uyumuşum gibi hissederek uyanmak. 

25 yıllık hayatımın en güzel sabahları... 

*

2017'nin son gününde bir yere şöyle bir şey yazmışım, muhtemelen o anki ruh halime göre bile karamsar ama yine de: "Güzel olan her şey gitmiş de ben sadece biraz daha devam etmeye çalışıyormuşum gibi."

Her şey nasıl bu kadar çabuk değişebilir...

Artık ışıkları kapatabiliriz; çünkü ben taşınıyorum. Her insan göbek bağının kesildiği yere, o yüzden ben de İstanbul'a. "Canım biraz bu şehirde biraz o şehirde olmak mı istiyordu, tamamdı" derken farkında olmadan ne kadar ciddiymişim.

Bir gün Sabiha Gökçen'de oturmuş, bu şehirde yaşasam nasıl olur diye düşünüyordum: Ruhum Suadiye'deyken ben en fazla Pendik'te mi olabilecektim? Kiralar yüksek, ben tek başımaydım; evde tek başıma korkar mıydım? Herkes kaçarken ben neden buradaydım?

Bunlar olurken, bir taraftan İstanbul'da iş görüşmelerine gidiyordum, onlar bambaşka bir dünyaydı: Tanışma, mülakat, kişilik envanteri, genel kültür genel yetenek testleri, ikinci mülakat... Her eve dönüşümde biraz daha Ankaralıydım: Biraz daha umutsuz ama biraz daha kararlıydım.

Bir mola.

Güzel bir akşam güneşinden daha çok sevdiğim çok az şey var.

Güzel bir akşam güneşinde, elinizde Berry'nizle Anıttepe'de salınarak yürüyebilir ve arkadaşça sohbetler edebilirsiniz.

Ve güzel bir akşam güneşine karşılık gelen haberler bir bir gelmeye başladığında bir şeyler de değişmeye başlamıştı. O zamanlar farkında değildim, bu öylesine bir anıdan torunlara anlatılacak bir hikayeye evrilirken etrafta şaşkın şaşkın dolaşıyordum.

Ailem iyi ki vardı.

*

Bu, Kuzey'den gelen rüzgâr...

Bu rüzgârı nerede olsam tanırım.

*

Sonra kendimi bir anda bambaşka alışveriş listeleri arasında bir yerde buluyordum: Kendime yazlık gömlek almalıydım, iyi bir nemlendirici, belki bb krem, topuklu ayakkabı, tiril tiril bir elbise... Yer yer kendimi şımartacaktım, yer yer şaşıracaktım.

Her şey hızla değişiyorken, acaba daha neler yaşayacaktım...

2 yorum:

  1. Ufukta bir evlilik var gibi :)

    YanıtlaSil
  2. Ben de 2 yıllık bir evli ve taze bir anne olarak sesleniyorum :) işime ara verdiğimden beri ( eğitimci&danışman ) blog okumalarını sıklaştırdım. Sayfanızı beğenerek takip ediyorum. Size naçizane bir tavsiyem olacak. Ufukta ne olursa olsun,kim olduğunuzu ve sevdiğiniz hayatınızı hiç unutmayın.. Sevgiler.

    YanıtlaSil