BİR CAPITOLINE RÜYASI

05:41


Güçlü ve tereddütsüz dualarla kurulmuş ve korunmuş... Bir geçit var, bir geçitten geçiyoruz. Bazı ihtimaller var...


Güneşle antik anlaşmalar yapılmış... 



Ayaklarımı bastığım taşlardan mırıl mırıl sesler geliyor, belki 200 belki 1500'lerden, bir rahibin duası olabilir veya zırhını kuşanmış bir süvarinin. Veya belki de aynı asker seferden dönüyor ve atının sırtında tüm yol boyunca ezberlemeye çalıştığı haberler artık ağzında mırıltı haline gelmiş ve unutmamaya çalışmaktan çok bir ritüel gibi olmuş. Belki de bu ses akademilerinden çıkmış öğrencilerin ders tekrarları, bir senatörün ahırı için temizlik yapan seyis yamağının mırıldandığı geleneksel bir şarkı. Belki aşığını anlatan gününün ozanı, belki aşık, belki delilenmiş bir eşkiya... Belki o zamanlar zaman sayılmaya bile başlanmamıştı… Ayaklarımı bastığım her taşın altında mırıl mırıl duyduğum her şeyi anlamaya çalışıyorum ama anlayamadığım dilde, dillerde fısıltılar... Bazı kelimeleri daha çok seçer gibi olduğumda bunun bir dua olduğuna inanıyorum, tekdüze, vurgusuz, Truva nağmeleri. Bir dişi kurt tüm yıkıntıların gölgesinde dolaşıyor ve orada olduğuna inandığı çocuklarını arıyor. İnsan çocukları... 


Bazı ihtimaller var: Güneşin her sabah söyleyeceği bazı sözler var ve öğlene doğru ortaya çıkarak bazı şeyleri buyuruyor ve ortadan kayboluyor. Etrafta garip bir sessizliğin olduğu bu öğle zamanlarında ağaçların tuhaf bir huşusu var. Bir inanç sistemi içerisinde dönüp dolaşıyor gibiyiz, buraya özgü, mermer kaidelerin arasındaki rüzgarın neşeyle çıkardığı seslerle birlikte. Kendi dinini oluşturmuş bir mekan, bir herbaryum, bir çatı. Bir iskelet var burada, canlılığı beyninde değil de karnında oluşan, karnından sürekli serin, temiz sular çıkaran bir iskelet. Her şey bir araya gelmiş ve yabancıların topraklarının üzerinden çıkıp gitmesini sabırla bekliyor, bunun olacağından eminler. Sistemden dışarıya atılacak yabancılar ve kendi kendilerine huzur içinde kalacakları o kutsal gün... Herkes gittiğinde  rüzgar coşkuyla esecek ve kendilerinin olanı kutlamaya devam edecekler, bir ışık saçımı kadar süre içerisinde yıkılsalar bile herkes orada hazır... İkiz çocuklarını arayan dişi kurt şehri kurmaya başlar... Burası yenidenbaşlayan, yerindenbaşlayandır. 


Ovalarda defne ağaçlarının koruduğu bahçeler görülüyor... Enginar, keşiş sakalı, bakla, bezelye, brokoli ve zeytin... İncir ve nar, üzüm ve armut... Birbirine sarılmış ağaçların içerisine daldığımızda arketipsel bir şeyler uyanır içimizde. Tarih öncesi bir rüyanın içine giriyor ve orada bir serinlikte kıvrılıp uyuruz. Bildiğimiz hiçbir besinin burada olmadığı zehirli bir canlılık haline geliriz. Toprak üstümüzü örter ve yok edilmeye çalışırız, usulca ve minnetle... Belki bu bizi bir delikten geçirip modern dünyanın pis çöplerinin arasına atıverecektir. Belki buna seviniriz... İçimizde, burada beni çağıran her şeyin anti'si haline geliriz. Buraya ait olan ne varsa, ben o olmayanım ve buna rağmen buraya çağrıldım…



Küçük bir çocuk şarkı söylüyor... Masum Latince cümlelerin içerisinden şiddet sızıyor dışarıya. Burada kurgulanan bir savaş var bizim için. dahası benim bu savaşla bir bağlantım var. Küçük çocuğun şarkısı arkada görülmeyen bir koro ile destekleniyor ve bir yerlerde bir taşa vuran çekicin sesi duyulmaya başlanıyor. Burası bizim yok olacağımız yer değil, burası bizim yok oluşumuzun planlandığı yer. Eski sandaletlerin ezdiği büyük taşların üzerinde güm güm'leyen seslerden bir şeyler yakalıyor gibiyim. Bu mekanın iskeletinde dolaşan bir şey var, bizi dışarı atıyor, bizi eziyor, bizi her meydanda güneşle karşı karşıya getiriyor. Güneşe karşı ben, güneşe karşı sen, işte imparatorluğun parmak uçlarıyla görmeden ezdikleri... Dişi kurt koynundaki çocukları yavaş yavaş aşağıya bırakıyor: Büyüdünüz, geliştiniz ve artık elinize tahta bir kama alma vakti geldi... 


Güneşle yapılmış antik anlaşmalar...


Büyük sütunların arasındaki serinlikte duruyor ve gökyüzünü seyrediyorum. Şaşıracak ne kaldı? Bizlerden geriye bir şey kaldı mı? Biz bu görkemli tapınakların altında gölgesi bile oluşmayan varlıklar... Gerçekten var mıyız ya da var olduk mu hiç?


Karşımdaki çeşmeden dışarıya taşan su damlacıklarında kendi yansımamı görecek kadar küçüğüm artık... 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder