COFFEE TALK #1: BİR STAJIN ARDINDAN

02:03

Geçtiğimiz günlerde hastanedeki stajım bitti; bu, beni yakından tanıyanların direkt düşüneceği üzere, gayet sevindirici bir olay. İlk günlerimde devlet hastanesinin kasvetli ortamından kaçmaya çalışma çabalarım daha sonrasında bundan zevk almaya çalışmaya dönmüştü, ki bir noktadan sonra onu da bırakıp herhangi bir şey hissetmemeye çalışmıştım. Hasta olmayınca makale ya da kitap okuyor; koridordan geçen çeşitli hastalara Patoloji'nin dümdüz ileride, Ultrason'un ise dümdüz devam ederken ilk soldan dönünce yolun sonunda olduğunu söylemeye başlamıştım. Bu da o an için yeterli geliyordu.

Ama her yaşam olayı gibi, bunun da insanda bıraktığı etkiler oluyor. Hastaneye ilk gittiğim zaman, özellikle yine bambaşka bir idealist kafası yaşayarak klinik psikoloji istemediğimi söyleyip duruyordum kendi kendime. Hoş, vakit bunu geçirmiş de değil. Ama insan tanımak bambaşka bir şey, bunu da görmüş oldum her gün. Bir noktadan sonra kliniğe gelen insanları "potansiyel dert anlatıcı" gibi değil de, ayrı hikayelerin sahipleri olarak görmeye de başladım sanırım. Henüz geriye dönüp bakmak için çok erken ama, ben şimdiden bir şeyleri değiştirdiğini hissediyorum içimde. Aslında bu uzun girişin bütün amacı da tamamen buydu.

Hastanedeki ilk haftamda, hatta ilk günümde bile olabilir, çok tatlı bir erkek çocuğu gelmişti. 3 yaş 5 aylık. Kıvır kıvır saçları olan, dünyanın en güzel yüzlerinden biri, sadece gözlerine bakarak ihtiyaç duyduğu sevgiyi verebileceğinizi hissedebilirsiniz, bundan eminim. Gelin görün ki, şiddet mağduru. Babası annesini dövüyor, anne bu çocukla ikizini dövüyor, ardından devlet çocuğu alıyor ve yurda yerleştiriyor. Yurt annesi çocuğu getirdiği zaman sürekli arkadaşlarını dövdüğünü söylüyor bize, bütün gece kabus görüyor ve sürekli ağlıyormuş, günlük hayatta da sürekli ağlıyormuş ve hiçbir arkadaşı da yokmuş. Elinizi ona doğru uzattığınız zaman bile korkarak kendini korumaya çalışıyor. 3 yaşı yarılamış olmasına rağmen gelişim seviyesi 6 aylık bebek kadar, konuşamıyor da... Bu görüşme olurken bir noktada dayanamayıp ağlayacağımı sanıyorum, eve gelince de "o çocuğu almalıyız" diyorum anneme, aramızda bile büyür diyesim geliyor.

Staj ilerledikçe garip insanlara alışıyorum ama bu çocuğu tek bir gün bile unutamıyorum. 

Başka bir hafta, bütün hafta hastanenin acil servisine gelen intihar vakalarını tek tek aramakla geçiyor. Başka bir hafta, bütün hafta boyunca paranoid şizofrenin biriyle uğraşıyoruz: Herkesin kendisini öldürmeye çalıştığına inanıyor. Klasik. Adam bıçakladığı için hapse giriyor, hapiste herkesin onun hakkında dedikodu çıkardığı sanrısına kapılınca bir camı kırıp, cam parçalarından biriyle kendi karnını deşiyor ve bu şekilde çıkartılıyor. Sonrası karısının burnunu kırması, evine beslediği kuşları kafesleriyle birlikte bir dolaba kilitlemesi, 15 tane çingenenin onu gözetlediği ve öldürmeye çalıştığı sanrılarıyla devam ediyor.

Yaşlılık ne zor şey. 

Neil Gaiman, Amerikan Tanrıları'nın muhtemelen çok alakasız bir yerinde ölümün sokaklardan kalkıp sadece formaldehit kokan hastane koridorlarında kaldığını söylerken ne haklı... Babaannemi kaybedeli henüz 1.5 sene olmuşken ölümü yine nasıl unutabildim diyorum kendime sürekli. Ölümü nasıl-böylesine-derin-bir-şekilde unutabildik, şaşırıyorum. Ölüm yanı başımızda duruyor, nine ve dedelerin tekerlekli sandalyelerini tutup kliniğe ben getiriyorum, oysa ne kadar güçlülerdi benim yaşımda. 

En zor olanı şu, en zor olan kesinlikle şu: Bozulma. Bozulmayı görme. Bu bozulmada da bir güzellik bulmaya çalışma ama... Karşındaki insanın nerede olduğunu, kim olduğunu, kendi çocuklarını, hatta kendi varlığına dair hiçbir şeyi bilmediği o nokta. Anlatırken ne ilginç, ne meraklı dinliyor insan, yeni bir hikaye çıkacakmış gibi. Hiçbir şey çıkmıyor haftanın günlerini sayamayan teyzenin ağzından, bilmiyorum kızım diyor ağlıyor sadece. Adını hatırlayamıyor oğlunun bir tanesi, "dilinin ucunda", ama söyleyemiyor. 

Bazılarının dilinde sadece bilinmeyen bir geçmişten alışkanlık haline gelmiş bir dua kalıyor: Nazar duası okumadan çıkartamıyoruz odadan. 

Tüm bunlardan geriye bende ne kalıyor peki, tam olarak bilemiyorum. Ne kadar güçlüyüz: Bazen oturup ellerime bakıyorum uzun uzun. Kendi babaannemin elini komaya girmeden hemen önce tutmuş, korkma demiştim, korkma bak biz hepimiz buradayız, senin gitmene de izin vermeyeceğiz hiçbir şekilde. Benim ellerim onun elleri, kendimi de görüyorum orada, sadece ona değil kendi yaşlılığıma da gitmeyi yasaklamaya çalışıyorum. O yaşlılık izleri bir anda belirir mi ellerimde diye merak ediyorum, bir anda avuç içlerim kurur mu acaba.

Böyle böyle, kimi zaman zor kimi zaman neşeli geçen yaklaşık 2 aydan sonra, kendi eski, tanıdık rutinime geri dönüyorum: Evden okula, okuldan okula, okuldan kahveye, kahveden- bu arada kahve demişken... Coffee Talk, kahve içerken konuşabileceğimiz bazı düşünsel geçişlerden ve geçmişe dönüşlerden oluşuyor ve bu da, daha uzunca bir süre devam edeceğine inandığım serinin ilk yazısı oldu.


4 yorum:

  1. Merhaba, ben de bu yaz için staj arayışındayım ama ülke dışındayım şu an mail üzerinden başvurabiliyiorum sadece. Sizce yetersiz mi ya da siz nasıl başvurmuştunuz staja anlatabilir misiniz? Ben de Ankaralıyım bu arada :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim stajimiz zorunlu olduğu için Ankara'da birkaç hastaneye elden başvuru yapmıştım. Okul da hastaneye belge göndermişti ama tam olarak nasıl işlediğini bilmiyorum arkaplanda. Türkiye'de mail yoluyla staj işlerinin rahat bir şekilde halledilebileceğine kesinlikle inanmıyorum, kolaylıklar gelsin o yüzden. :) Ama staj için Gata'yi tavsiye edebilirim, muhtemelen o kadar uzaktan ancak o tarz gelişmiş yerler dönüş yapacaktır. :)

      Sil
  2. Merhabalar, ben sadece birkaç gün sonra arkasını bırakmadan zorla ayarladığım bir staja başlayacağım. Tek endişem Bir kamu hastanesinde ve Nöroloji Polikliniğinde psikoloji öğrencisi olarak neler yapabileceğim. Nöro ve bilişsel alan gerçekten istediğim bir bölüm olduğu için burası üzerine çok ısrar ettim. Acaba neler tavsiye edersiniz? Bir bilginiz var mı?

    YanıtlaSil
  3. Merhaba. Ben Azerbaycanda Bakü devlet üniversitesi Psikoloji bölümünde 3cü sınıf öğrencisiyim. Yazda stajımı Türkoyede yapmak istiyorum. Özellikler önere bileceğiniz her hangi bir hastane ve ya ünoversite varmı? Yardımcı oldursanız sevinirim :)

    YanıtlaSil