BİRKAÇ DEĞİŞİKLİK, PEK ÇOK ZAFER

23:41

Okulların açılması ve sonbaharın gelmesiyle birlikte, sanırım şöyle 1-1.5 hafta kadar hiçbir şey yapmamışım gibi geldi. Ama nasıl denir, bildiğiniz hiçbir şey. Hiçbir. Şey.

Normalde gayet yoğun bir insan olmama rağmen, ki bu bahsettiğim yoğunluk olmasa bile kendime yoğunluk çıkarma konusunda master degree sahibi uzman bir insanımdır, bu yaklaşık 2 hafta kadar süreçte ne yaptığımı, nereye gittiğimi hiç fark etmedim bile. Her zamanki düzenim garipleşti: Fotoğraf çekmemiştim, ya da çekmiştim ama istediğim gibi olmamıştı, ya da mesela tam çekecekken her şey zorlama gelmişti bir anda ve bırakmıştım; ya da tamam, bir sürü fotoğraf çekip kenara atmıştım ve hiç düzenlememiştim bile... Tamam kitap okumuştum ama anlamsal bir boşluk da vardı kafamda; tamam bütün güncel haberleri takip etmiştim, yani siyasi haberleri edememiştim ama en azından son davranışçı nörobilimsel gelişmelerden hala haberdardım ama onların da temelinde bir şeyler yine de eksikti.

Kafamda alarmlar çalmaya başladığı anda kağıdı kalemi alıp kendime bir yapılacaklar listesi çıkardım kiii, evlere şenlik.

Ve hemen ardından "Ben tembel bir insan mıyım" iç sorusu gitgide büyüyen puntolarla gözlerimin önünde belirmeye başladı...


Neyse ki olay daha fazla büyümeden durumu kontrol altına almaya başladım. Her şey, evdeki düzenimi tekrardan sağlamamla başlayacaktı ve yine her şey, ancak bu düzen sürdükçe sağlıklı bir şekilde ilerleyebilecekti...

Şaka şaka. Kitaplığımı düzenledim sadece.

Ama işe yaradı. Yani oradan aldıklarımı çalışma masamın üzerine yığmasam muhtemelen daha verimli de olacaktı ama şimdilik iyi gibiyiz. Hemen ardından günlerdir birikmiş olan maillere cevap vermeye başladım, hala bir mum kokusu seçememiş olsak da bu acı gerçeği bir sufi edasıyla içime çekerek kabul edebildim. Aynı gün haftalık ders programımın son halinin fotoğrafını da bir dönem boyunca kullanmak üzere çektim ve telefon galerimin derinliklerine gönderdim. Bir gecede yine onlarca fotoğraf editledim ve çoğunu hiç beğenmedim, ardından sonsuza dek sildim. Haftalardır başlatmaya çalıştığım büyük Karzaoğlu alışverişim için Mango, Levis ve Zara'da son turlarımı da attım ve gözüme kestirdiğim eşyaları alabilmek için babamın karşısına çıktım. Yine aynı günlerde, yaklaşık 3 haftadır bekleyen staj genel raporumu da bitirdim ve yazmayı bitirdikten sonra Word'den zafer kazanmış mağrur bir komutan edasıyla çıktım; başım dik, boynum gergindi, miğferimi çıkarmış, yerde yatan ölmüş askerlerime saygı seromonisinde bile bulunmuştum, o çarpıya basmak bana bir zafer sarhoşluğu yaşatmış bile olabilirdi...

Raporu hocaya gönderdim ve önceki 6 haftamın mailine olduğu gibi, ona da cevap gelmedi.



Velhasılıkelam, kendi yatağında öylesine akıp gitmeye çalışan hayatıma doğrudan ve net bir müdahale gerçekleştirmek beni rahatlattı. Küçük şeyler bile olsa kontrol hissini yaşamak güzel bir şey. Sanırım "bilincinde yaşamak" denilen şey, bu tarz bir şey de olabilir. Yani yapacağınız şey her ne ise, onu tamamen "bilerek" yaşamak. Ya da bir durum ya da nesnenin bilincine girerek yaşamak? Belki.

Bazen düşünüyorum: Starbucks'a gittiğim her 10 seferden rahat bir 9'unda Chai Tea Latte alırım; "grande" ve "extra hot". O ilk yudumu aldığım zaman "Evet doğru bir tercih yapmışım" demekten de bıkmıyorum senelerdir, evet kesinlikle doğru bir tercih yapmışım, bu şey yaz kış demeden bana mutluluk veriyor ve ben bu lezzetli kahvenin tamamen farkındayım. Avatar'daki gibi "Seni görüyorum". Çok anlamlı ama bir o kadar da ağır. "Seni görüyorum ve senin tamamen bilincindeyim, bütün dikkatim sende." Bunu kendi hayatıma karşı da söyleyebilmek istiyorum bazen, en önemli nokta buymuş gibi geliyor çünkü: İradeyle yaşamak.

Ankara'da yağmurların başlamasıyla beraber gün ışığını gri şehrin derinliklerine doğru kaybetmeye başladık ama işte bu yazıdaki bütün fotoğraflar, Kızılay'da açılan Coffee Lab'a ilk kez gittiğimiz gün, bütün yumuşaklığıyla vuran güzel bir güz ışığı altında çekildi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder