İLERİYE DOĞRU TAM ON BİN ADIM

14:01


Evden ilk çıktığımda, kalan son kendimi yanıma almışım gibi hissediyordum. Kendimi, sevdiğim her şeyden yavaş yavaş geri toplayıp, yeniden bir ben yapmaya çalışıyor gibiydim. İlk kez trene giderken, ilk kez trenden inmişken... 

Sizi kimsenin beklemediği şehirlere gittiğinizde hissettiğiniz garip bir his: Gecenin bu vakti, benim ne işim var burada hissi. Hadi, valizimizi bozmadan, bir an önce işlerimizi halledip gidelim hissi. 

Ama gidemeyeceğimi fark etmekle, minibüs aramaya başlamak arasındaki milisaniyeler... 

Bir süre gittiğim her yerde bulduğum her kendimi topluyordum. Yaşaması, anlamlandırması zor bir süreçti: Ben neleri seviyordum? Bulduğum her sevdiğim şeyi kendime geri veriyordum. Tekrar bir bütün olabilmek için, sürekli geziyordum. Bunun için yorulmuyor, her yola çıktığımda yeniden canlanıyordum. 

Sizi kimsenin beklemediği şehirlere gittiğinizde kendinizle konuşmaya başlıyordunuz. Ben bunu yeni öğrenmiştim. 

Bir noktadan sonra kendime cesaret veriyor; kendi hazırladığım kahvaltılara yorum yapıyor, kendine amma da iyi bakıyorsun diyerek kendime takılıyordum. Hayatım boyunca kendimle en iyi anlaştığım dönem... iyi bir takım arkadaşıydım. Kimseyi yarı yolda bırakmazdım. 

Bu bir süreçti; ne kadar uzun süreceğini bilmediğim, tahmin dahi edemediğim; her akşam arkadaşlarım nasılsın dediklerinde dürüst bir sistem raporu verdiğim, ilginç bir süreç. 

Sistemim, genel olarak iyiydi. Yer yer çökkün, yer yer tam anlamıyla bitiktim. Ama en kötü olduğum zamanlarda bile durmak bilmemiştim: Bu benim tek planımdı. Ne olursa olsun yürümeye devam edecektim. Ne olursa olsun derken ciddiydim: Sadece, biraz daha yürüyecektim. Az az da olsa. Mutsuzluktan hareket etmek bile istemediğim zamanlarda kendimi evden çıkmaya çalışmaya ikna ediyordum: “Hadi, birkaç adım sadece.”

Her şey (ve en başta ben) o kadar temel düzeyde yeniydi ki sistemim, normalde nasıl konuştuğumu bile yeniden keşfetmekteydi: Genelde çok konuşurdum, yüksek sesle konuşurdum, ben içimden çocuk sesi duyarken insanlar tok bir sesim olduğunu söylerdi. Yeni iş yerimde, kendinden emin demişlerdi. Nasıl da emindim...

Evrendeki yerinizi tam olarak kestiremediğinizde, önce her yerde olmak istersiniz. Ben öyleydim.

Bir süre sonra pek çok şey tanıdıktı: Ara sıra ailemin evine gidip geliyor, tüm adımları geriye doğru da atıyordum. Belleğin çalışma prensibini belki de en iyi ben biliyordum: Geçmişi yeniden yapılandır, şimdiyi yaşa, geleceği kurgula. Psikoloji 101 diye düşünüyordum: İnsanlarla tanış, geribildirim al, kendini tanı. 

Sıfırdan. Tertemiz. 

*

Sonrasında bir mola...

*

Uzun tren yolculukları yapar ve hasat zamanında akşam güneşini tam da bozkırların üzerinde görürken... 

Bir gün bir anda iyi oluyordum. 

Aniden iyi oluyordum. 

Burası benim anımdı. 

Bir anda ileriye doğru tam on bin adımdı. Arkada kalan son kişiyken, ayakta kalan son kişi olmaktı. 

Bir süre sonra ben böyle an’lardan oluşuyordum: Geceleri hızlı araba yolculukları yaparken insanın yüzüne esen rüzgar bendim, akşam güneşi yüzüne dokunurken neşeyle gülen insanların kısık gözleri bendim, güzel bir müzik dinlerken yerinde duramayan omuzlar bendim, Bostancı sahilinde Berry içerek bisiklet sürerken denize selam veren bendim

Bir yandan ben hep aynı ben'dim.


Bir kedinin patisinin ağırlığı altında ezilen değil, sivri kulaklarından öpendim.

Evrendeki yerinizi tam olarak bildiğinizde, sadece orada olmak istersiniz. 

Yerleşmek için daha çok yolum vardı, ben de hepsine vardım. 

Akşam eve geldiğimde kalan son 
enerjimle kendimi yatağa atmalara, çamaşır makinesinin bitirmesini beklerken uyuyakalmalara, zorlandığım her şeyden sonra kendime bir şeyler ısmarlamalara, her gün tanışıp hepsinden ilginç bir şeyler öğrendiğim insanlara... Hepsine vardım.


Vaktim çoktu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder