Bu konuya sonra tekrar geliriz ama. Bugünkü rotamız Bi’ Kavanoz. Hadi başlayalım.
Her zaman olduğu gibi öncelikle yol tarifi verelim.
Yeri biraz karışık. Ümitköy’de, baştan söyleyeyim. Toplu taşıma aracı kullananlar için iki farklı seçecek belirledim: 1. Metro ile Ümitköy durağında inip, oradan yürüyerek (ya da taksiyle) gidebilirsiniz. 2. Bundan emin değilim ama sanırım Meşrutiyet’ten kalkan 163 ve 165 numaralı otobüsler de Galeria’nın önünde bırakıyormuş, oradan yürüyerek geçebilirsiniz. (Ama bu numaraları tekrar kontrol etmenizi öneririm.)
Aslında iki girişi var buranın, öndeki girişte bahçesi de mevcut. Biz burayı tercih ettik. Şimdi yolu bulduğumuza göre şu yukarıdaki kapıdan içeriye girelim.
Bi Kavanoz açılalı çok olmamış, sanırım sadece birkaç ay kadar. Sahipleri iki tatlı hanım, birinin adı İdil, öteki Emel. Biz gittiğimizde İdil hanım oradaydı ve bizimle inanılmaz ilgilendi. Kendisi aslen Ekonometri mezunuymuş, uzun süre başka işlerde çalıştıktan sonra Ankara’ya taşınmak zorunda kalınca ortağı ile birlikte böyle bir yer açmaya karar vermişler. (Merak edip sordum, böyle bir yer açmak çok ama çoook zahmetliymiş. Ama kadın olduğumuz için ayrıntılarla bizzat ilgilenmeyi çok sevdik dedi.)
Hadi birkaç adım daha atıp sola bakalım.
Burası mutfak ve sürpriz bir şekilde çok güzel. İçerisi genel olarak English Home ve Madame Coco tarzlarında döşenmiş. Her genç kızın hayali budur sanırım, bembeyaz ve pespembelerle dolu kendine ait şöyle bir yer.
Aslında cafe konsepti olsa da açılma amacı bambaşkaymış ilk başta. İnanmayacaksınız ama burayı reçel fikrinden yola çıkarak açmışlar. Zaten mutfaktan birkaç adım attığınız zaman bir duvardan öteki duvara çeşit çeşit reçel kavanozlarını görüyorsunuz. Ben orayı çekmedim, reçel fotoğrafı kotamı başka amaçlarla kullandım hihihih. İyice kötüleşmeden içeriye doğru girelim.
Burası aslında kafenin, bir bakıma veranda kısmı diyebiliriz. Hadi şu güzel rafa yakından bakalım biraz.
Şimdi burada bir soluklanalım.
Hadi size reçelleri göstereyim, en sevdiğim kısım başlıyor, kahvenizi yanınıza alın. Her şey böyle başlamıştı:
Sonrasında ise… (Bir şeyleri değiştirmese olmaz hastalığı. Bir iz bırakmasa çatlayacak hastalığı.)
Ben bu reçeller içinden en çok bunları sevdim:
Gittiğim yerlerde takıntı derecesinde dekorasyona düşkün olduğum için tamamen aklımdan çıkmış:
Buraya biz aslında bütünüyle kahvaltı yapmaya gitmiştik! Şu an inanılması zor geliyor ama öyle. Meşhur serpme kahvaltısını bulamadık, biz de menemen yedik. Normalde yemek çekmeyi pek sevemesem de bunu size göstermek istiyorum. Bu arada biraz fiyatlardan bahsetmeliyim.
Aslında menünün fotoğrafını çektim sanıyordum ama meğer reçellerin fiyatlarını çekmişim. :( Ama ben kendim yazayım hemen. Küçük çay standart 3 lira, menemen 9 liraydı diye hatırlıyorum. Çok fazla çeşit yok ama burası kahvaltıya gidilecek bir yer olduğu için normal karşıladım. (Serpme kahvaltısı yanlış hatırlamıyorsam 33 liraydı. Kaç kişilik olduğunu bilmiyorum ama.)
İnanılmaz çok fotoğraf olduğu için bazı yerleri hızlı geçelim, sıkılmanızı istemem doğrusu. Üst kata gizlice bakıp çıkalım hemen:
Her yer bembeyaz olduğu için fotoğrafların da bembeyaz olması kaçınılmaz oldu. Yavaş yavaş sona gelelim istiyorum ama bakalım başarabilecek miyiz eheh. Tekrar aşağı inip ön bahçeye çıkalım. (Oturduğunuz yerde epey yoruyorum sizi. Böyle kötü bloggerlık olmaz olsun.)
Daha çekecek çok yer ama benden bu kadar. Yazı uzadıkça uzadı ama ben bugün (ne alakaysa, eheh) Kore’nin para biriminin Won olduğunu öğrendim:
İşte bu kadar, bitti. İnanılmaz ama bitti. Ama son bir fotoğraf, bana özel olsun bu da.
İnanması güç ama geçtiğimiz günlerde şansım bir şekilde yaver gitti (hayret, aslında hiç de öyle bir şey yapmazdı??) ve bir blog çekilişinden kitap kazandım. Kargosu da dün gelmişti, ben de bugün kitaplardan birin Bi’ Kavanoz sandalyelerinin üstünde çektim. Bu anı ölümsüzleştirmek lazım diye düşündüm, genelde sevgili Milky Way beni yamultmak konusunda kişiye özel bir çaba gösterir çünkü.
En başa dönersek… (Hayır aynı şeyleri baştan yaşatmayacağım sizlere.:)
Ankara’dan sürekli şikayet ederken şunu fark ettim, aramayınca bulunamıyor, sınırların dışına çıkmak da gerek, bazı şeyleri düşünen sadece bizler değiliz, tahmin ettiğimizden daha güzel insanlar ve yerler var etrafımızda.
Sevgiyle kalın!
Adres:
Mutlukent Mah. Mutluköy sitesi 1950.sok No: 8
Çankaya, Ankara(0312) 236 3607
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder