GİTTİM VE GÖRDÜM: FİKA

11:16


İşte yine yapacağımı yaptım: Aylarca ortadan kaybolduktan sonra "hop" diye bir anda ortaya çıkıvermek benim işim. Her zaman olduğu gibi, yine bir "Gittim ve Gördüm" yazısı ile.

Bugünkü yerimizin adı Fika. Uzunca bir süredir gitmek isteyip vakitsizlikten ancak yolumuzun düştüğü, Ankara'nın en çiçeği burnunda kahvecilerinden biri. Tam olarak J.F. Kennedy Caddesinde bulunuyor. Yanlış anlamadıysam Kennedy ile Büklüm Sokak'ın kesiştiği yerde, dışarıdan çok fazla dikkat çekmeyen, girişin hafif altında kalan bir yer.

Bir süredir blog yazısı yazmamaktan olsa gerek, ne denir nasıl denir hepten unutmuşum. Tekrar acemi adımlar atmaya başlayarak buranın neden bu kadar ilgimizi çektiğini anlatmaya çalışayım size.

Fika, İsveç'te kahve molalarına verilen isim. "İsveççe'de hem isim hem de fiil olarak kullanılabilen ve temel anlamı 'kahve içmek' olan bir konsept". Bilhassa işteyken öğleden sonra kısa bir mola verip arkadaşlarınızla sohbet ederken kahve-çörek atıştırması yapmaya deniyor.

Ankara'da bir Kuzey esintisi bulduk, hemen gitmeliyiz diyeli haftalar geçmiş olsa da, nihayet cumartesi günü Coffee Carnaval'a gitmeye niyetlenip yer bulamayınca Tunalı trafiğini de göze alarak yollara düştük. Alternatif bir Coffee Carnaval oluşturup, (sonrasında tabii ki gerçekleşemeyen) gidebileceğimiz kadar farklı yere gitme iddiamız vardı. Biz de başlangıç için burayı seçmiştik.

Dekorasyona ayrıntılı olarak geçmeden önce, ne yeyip ne içtiğimizi söylesem daha iyi olur.

İçeride seçebileceğimiz birkaç farklı ithal, birkaç farklı da yerli kahve vardı. Biz Big Mr. Sunshine adındaki bu içimi çok yumuşak ve keyifli olan kahveyi aldık, Chemex demlemesi istedik (ve tabii her zamanki Chemex pişmanlığını yaşamak yine farz olmuştu: Çook lezzetli olmasına rağmen biz içene kadar soğudu gitti). Yanına da Brownie istedik.

İnsan arada bir böyle Brownieler yemeli.


Bir süredir yazmayınca çoktan ölüp gittiğini sanmıştım ama içimdeki dekorasyon canavarı her zaman oralardaymış. Nitekim kapıdan girdiğim gibi gördüğüm iki Lightbox da çok hoşuma gitti (üstteki ve alttaki fotoğrafta ikisi de var). Ama kafede genel olarak bir İskandinav esintisi almakta biraz zorlandım desem kızmazsınız diye umuyorum. Neden, çünkü minimalist ve net çizgiler, geometrik desenler beklerken bar kısmının karışıklığı; terek diyebileceğim dolabın dağınık görüntüsü ve ahşap seçimi beni biraz şaşırttı. Tek bir konsept beklerken iç içe geçmiş farklı tarzlar gördüğümü sandım.

Bir diğer nokta, kış günü gittiğimiz için fazlasıyla dikkatimizi çeken kafe sıcaklığıydı. Tam anlamıyla ısınamadık. 

Aydınlatmalar da güzeldi ama benim en çok beğendiğim şeylerden biri, kartvizitlerin çok özenli ve güzel tasarlanmış olmasaydı. İnternet sitesinden de görülebileceği gibi, bu konuya epey önem verdikleri hemen anlaşılıyor. Üçüncü dalga kahvecilerin şehre hızla yayıldığı bugünlerde, kahve ile beraber farklı bir kültür de kazandırmaya çalışan insanlara teşekkür ediyorum her zaman. 

Yine de ne şekilde olursa olsun, kahvelerin pahalılaşmasına karşıyım (çalışan insanlar için bile olsa, bir kişilik chemex demlemesi 10 lira olmamalı. Filtresi için deseniz, 100'lü filtre en son 50 liraya satılıyordu). Bu aynı zamanda bambaşka bir yazının konusu...



Sona doğru gelirken...

Karmakarışık yazmış olsam da yeniden burada olmak çok güzel bir duygu. Uzun bir zaman sonra evime dönmüş gibiyim: Çantamda ise yeni fikirler var. Bu yazının fotoğraflarından memnun değilim, kış güneşinin güvenilmezliği sebebiyle an be an farklı beyaz dengesi ayarı kullanmak gerekmiş. Ama değişime başlamak için iyi bir yol diye düşündüm. Doğrusu şu: Genel olarak blogdaki görsel konsepti tamamen değiştirmek istiyorum. Bunun için Photoshop'un karanlık ve rutubetli derinliklerinde uzun, çok uzun zamanlar geçirmem lazım ve bu da ne zaman olur bilemiyorum. 

Yine de işte; gittim, gördüm ve her şeyi anlatmak için geri döndüm. 

 

4 yorum:

  1. Uzun zaman sonra yeni bir "Gittim ve Gördüm" yazısı okumak çok güzel. Daha fazlasını beklemeye devam edeceğiz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, ben de devam etmeyi umuyorum. :)

      Sevgiler...

      Sil
  2. Yine güzel bir yazı olmuş, teşekkür ederim. Devamını da bekliyorum şahsen. :) Sanırım kafedeki dağınıklık ve karmaşıklıktan olsa gerek, baristaların çalıştığı çalışma alanını ile kafenin içini tam alan bir fotoğraf yok. :/ Keşke böyle girişimler sadece "para makinesi" olarak görülmese de, işini severek, hakkıyla yapan yerlerde güzelce vakit geçirip kahve içebilsek.

    Birde blog tasarımı hakkında, bence gayet güzel bir tasarıma sahip, değiştirmek ve bunun için uğraşmaya değer mi yoksa bir değiştirme hevesi mi diye sormak istiyorum hakkım olmasa da. :) Gözü çok yormayan beyaz tasarım ve sadeliği güzel geliyor bana. Selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında baristaların çalışma alanının fotoğrafını çektim ancak görsel olarak hoşuma gitmediği için bloga da eklemek istemedim. Bir eksiklik olarak algılanmış demek ki, onu da küçük bir bağlantı olarak ekleyeyim akşam eve gidince. Eminim okuyucular da hak verecektir o karışıklığı görünce. :)

      Yok estağfurullah. :) Blogun tasarımını değil de blog yazısı konseptimi değiştirmek istiyorum. Daha çok "dergi konsepti" gibi olabilir. Yanyana fotoğraflar ya da kenarından birleşen fotoğraflar gibi hayal etmiştim ama uygulamada nasıl olur bilemiyorum. :)

      Onun dışında yorum için çok teşekkürler, uzun bir aradan sonra yazı yazmak ve onun hakkında yorum okumak insanı mutlu ediyormuş. :)

      Sevgiler.

      Sil