HERKES HALİNDEN MEMNUN GİBİ - 2 -

09:23



Yeni bir yaşamın ihtimali ile kapıyı aralamak. Büyük bir adım. 


Bazen ise sadece evden dışarı çıkmak çok büyük bir adım. Bazen yerinden kalkabilmek. Hatta belki yerinden kalkabilme ihtimali. Düşüncelerimizde heveslerimiz. 


Herkes halinden memnun gibi. 


Herkes tuhaf bir groove oluşturmuş ve sallanıyor. Neşeli, yükselmiş bir kalabalığın içerisinden çıkıp kiralık aracın serin güvenliğine geçiyorum. Açıkça, iğrenç bir hava var. Lafı fazla uzatmaya gerek bile olmayan, Mayıs ayına hiç yakışmayan, nereden geldiği belirsiz tuhaf bir hava. Önceki gün 40 derecelik havadan sonra 8 derecelik bu menem atmosfer beni sarsıyor. Neyse ki arabanın kliması ideal bir sıcaklık ile orta yolu buluyor. İşte bak, anlaştık bile…


Bir yola giriyoruz, şöyle, havalimanı terminalinden bir otoyola çıktık ve araba devrini sabitlemeye çalışarak hızlanıyor. Çok iyi bir arabada değiliz. Ama şoför, tıpkı babam gibi, Toyota’lar öngörülebilir diyor. Bir süre elektrikli araçlar üzerine konuşuyor ve her cümle başı ve sonunda adımı söyleyerek beni de konuşmaya dahil etmeye çalışıyor. Arabanın motoruna bir öfke duymaya başlıyorum çünkü boğuluyor. Bu yolun çok daha iyi bir araba istediğini tüm benliğimle ben bile fark ediyorum. Oysa içinde bulunduğumuz araba sarsılıyor, çok ses alıyor ve öfff, devri bir türlü düşmüyor. Hızını aldığında daha iyi olacağız. Evet, hızımızı almak için biraz yolu heba etmemiz gerekiyor. Üzücü. 


Dışarıyı biraz izliyorum, herkes gerçekten halinden memnun gibi. Bir yere gitme hissini seviyorum, hareket halinde olma hissi. Birlikte yaşayacağımız bir his bu. Şoför, bir yerde durup kahve almak ister misiniz diye soruyor. İsterim ama duramam. Duramayız. Bu arabayı durdurursak ve tekrar hızlanmaya çalışırsak çok yol kaybederiz ve ben buna dayanamam. Bir groove’un içerisindeyiz ve ona tutunmaya çalışıyorum, araba 130 kilometrelerde 3000 devirin altına nihayet yavaş yavaş düşüyor. İçimden, bu şekilde nereye kadar gidebileceğimi planlıyorum. Sıkılmadan mesela. Tek nefeste Ankara’ya kadar gidebilirim. 450 kilometre. Orada durup bir ayaklarımı açmak isterim, şehir merkezinde biraz dolaşır ve yemek yeriz. Şoför yine doğrudan bana hitap ederek, motor hybrid olduğu için 80 kilometrenin altında hiç ses çıkartmıyor diyor ve o der demez bunu trafiğe girdiğimizde tekrar edeceğinden de emin oluyorum. Çok güzel, hadi biraz daha sessiz sessiz oturalım ve benim Ankara sonrası nereye kadar daha bu keyifle gideceğimi hesaplamaya çalışalım... 


Araba artık 160 kilometrelerde ve içeride uğultu var. Üzerimde tropik bir yorgunluk var: İşte söylemek için tamı tamına 24.000 kilometre gitmeniz gereken bir cümle. Ayaklarımda rahat bir ayakkabı olmamasını dert etmiyorum çünkü araba hızını almış ve tatlı bir noktadayız. Hani bazen araba sürerken gaza basarsınız ve araba adeta tırmanır ya. Hatta şöyle diyelim: Araba leopar gibi kendisini ileriye atar ve pençelerini sadece daha da hızlanmak için kullanır. Ardından yavaş yavaş bu his stabilize olur ve kendi ritmini bulur. Birlikte buradayız. Şoför sesizleşiyor ve o da bunun tadını çıkartmak istediğimden artık emin. Bazen bazı insanların çok rahat araba kullanıyorum oturuşu olur. Nasıl tarif edilir bilmediğim bir oturuş şekli. Artık güzel bir yerdeyiz. Araba tatlı tatlı gidiyor. Herkes halinden memnun gibi. 


Bu his, benim evim. Hareket halinde, güvende, ılık. İlerleyen, tehlikede olmayan, tempolu. Kaybetmeyen, kazanmayan ama bir duruşu korumaya çalışan. Yorgun ama yılgın olmayan, rahat ama uyuklamayan, dinç ama kendi içinde aylak. Yarışın içerisinde ama hırslı değil, iddialı ama zararsız, kıvrak ama etrafı korkutmayan… İşte birlikteyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder