SELAYAN CITY GOLF CLUB, SKYE 57

08:56


Bazı şeyleri market rafında bulamayacağımızı anlamak için neleri heba ettik biraz konuşalım. Önce sen airline pilot ceketini giy çünkü siz birlikte iyi bir takımsınız. 


Güney Jakarta’da lüks bir golf kulübündeyiz ve pazar sabah. Güney Yarımküre’de sonbahar başlangıcı. Her şey nefis bir güzellikte: Çimler, sonsuz havuz, Tory Burch SS23 terlikler, bakımlı kadınlar, poodle köpekleriyle birlikte sosyallaşebilen remote çalışanlar ve Güney Doğu Asya’nın zengin çocukları… Özenle oluşturulan bu ekosistem içerisine kırmızı haplarımızı alıp giriyoruz. Bir köşede baby shower yapılıyor, havada süzülen Çince ve İngilizce kelimeler arasından kapabildiğimi alıyorum. Senayan City’de sıradan bir haftasonumu. Yeni Çağ Alman şairlerinin burayı görmemiş olması acıklı çünkü üzerine koskoca bir edebiyat inşa edebilirlerdi. Werther intihar etmezdi ve peşinden bir sürü genç daha. Tüm paramı bu iddia üzerine yatırırdım. Burada gençler hayatını yaşıyor, Almanya’daki junkie’ler kendi dünyalarını yarattıklarını sanarken… 


O anda keşfedilen yiyecekler ve golf court’ında beyaz takımlarıyla neşeyle gülüşenler… Anlamını bilmediğimiz şeyler. Top bir delikten bir deliğe aheste aheste yuvarlanıyor. Neden sayı olma çabası içerisinde olsun ki? Ya da, neden uğraşsın? Kahve bile içilmiyor burada, kahvenin seviyesizliği gündem bile değil. Bazen bir golf topu bile hayatın akışını yorumlayabilir. Bir de böyle deneyeyim der gibi süzüldüğünü uzaktan görüyorum. Acelesi yok, amacı yok, arkadaşı yok. Bu halinden çok memnun. Tek başınalığın elitliği. Uzaktan bebeğin kız olduğu haberi geliyor ve top buna karşı da tepkisiz. Sevinç nedir, heyecan nedir ve benim buna ayırmaya vaktim var mı… 


Tüm bu lime’lı tropikal içeceklerden başım dönmeye mi başlıyor? Yeni biçilmiş çimlerin üzerinde küçük ırk köpekler birbirlerini kokluyor ve kokularını bırakıyor. Mutfak yavaş yavaş servise kapanıyor, artık son siparişler… Kuralları olan bir dünya. Coconut dragon siparişi veriliyor arka masadan… 


Pazar brunch’ından sonra biraz alışveriş ve sonra SKYE’da akşam yemeği… Ateşle oynayan suicchef’lerin arasından geçip terasa geçiyoruz. Terasta muhteşem bir hava. Ahh, burası bir illüzyon. Arkada Tiesto tüm mixleriyle birlikte bizimle. Lychee içeceklerimizi alıp yine, yeniden bir havuz başında oturuyoruz. Set harika. İçeceklerin tamamı alkolsüz ama ortam alkol olmasına gerek de bırakmıyor. Bir bulanıklığın içerisine süzülüyoruz. 57. Kata çıkarken özel bir asansör kullanmış ve bu zifiri karanlık asansör içerisindeki disko ışıklarıyla asansör süresini dans ederek geçirmiştik. Size buranın bir illüzyon olduğunu söylemiştim. Burası evrende bir delik ve Alman gençlerin kırık kalplerinden oluşuyor. Sanırım artık hiçbir şey düşünmüyorum, hiçbir şey anlatmıyorum, hiçbir şey hissetmiyorum. Bazen birbirimizin gözlerinin içine bakıp bu gerçek mi diye soruyoruz ama bunu kim bilebilir ki? Ufak ufak sallanarak oluşturduğumuz bir bulanıklık var. Gece gökdeleninde kırpışan ışıklar, havalimanına yaklaşan uçakların sıcak havada oluşturduğu dalgalanma, devasa reklam neonlarının şehre giydirdiği renkli ceket… 


Belirli bir saatten sonra plaza önünde bir taksi ve araç kuyruğu olur ve Asya’nın son model lüks arabalarının kendilerini göstermek için yarıştığını görürüz. Lüks bir trafik içerisinde bir yerlerde müziğin sesi devam eder. Tiesto gecenin tek aklı başında olan insanı olarak herkese hükmeder ve kimsenin bununla sorunu olmaz… 


Bazı şeyleri market rafında bulamayacağımızı anlamak için gece olmasını beklemek gerekir. Yanımızda züppe zenginlerin telefonları elinde… Türkçe şöyle bir şey duyarız aşağı yukarı: “Felekten bir gece çalmaya karar verdim, sonra konuşuruz.” Derin dekolteli bir Thailand’lı ile eğlenmeye gelmiştir ama nedense tadını bir türlü çıkaramaz da. Ufak ufak kıpırdanmaya devam eden çekik gözlü kadınlar arasında bir görünüp bir kaybolan takım elbiseli erkekler ve küpeli barmenler… Aşağıda araçların sonsuz kuyruğu uzamaya başlamış ve bir sonraki istasyon için Louis Vouitton clutch’lar ellerde… Zifiri karanlık asansörün içerisinde aşağıya inerken biraz daha dans eder biraz daha kendimizden geçeriz…



Lychee içeceklerin kadehleri masalarda tepecik oluşturmaya başlamadan el çabukluğuyla toparlanır. Karanlık asansör. Tatlı Lychee. Işıklar. Doların geçmediği bir yer… Buranın para birimi nedir diye düşünüyorum bir ara. Acaba bunu düşünen ben miydim? 


Bir sonraki istasyon neresi tahmin etmek imkansız. Her şey ters, trafik ters, araçlar ters, hayat ters. Yolun solunda araç bekliyoruz veya yanımızdan geçen lüks araçlara bakıp gülüşüyoruz. Mermerin üzerinde hafif bir nem, tenin üzerinde hafif bir nem, ellerde yapışkan pis bir his. Umursamıyoruz, zaten bu his gerçek mi. Bundan emin olmak da mümkün değil. Sweatshirt nedir? Terlik nedir, pijama nedir? Tiesto sanki hepimizi tek bir düğme ile kontrol ediyor ve hepimiz bundan tuhaf bir sevinç duyuyoruz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder