GİTTİM VE GÖRDÜM: VAN

04:38


Geçtiğimiz günlerde iş dolayısıyla Van'a gittim. Ani bir giriş oldu ama önce kısa bir bilgi vereyim.

Kısa bilgi: Özel bir hastane grubunun İnsan Kaynakları biriminde İK ve Psikolog olarak çalışıyorum/Bu grubun Van'da da iki tane hastanesi var/Van'daki hastanelerde çalışan yaklaşık 600 personele eğitim vermek ve Sorumlu seviyesindeki yöneticilere bazı psikolojik testler uygulamak gerekiyor/Bu da benim işim oluyor.

Kısa bilgi bitti.

Bundan 5 ay kadar önce bana iş sebebiyle Van'a gideceğim söylenseydi tabii ki de inanamaz ve epey gülerdim. Gelin görün ki ben Batı'ya gitmek istedikçe kaderimin beni Doğu'ya sürüklediği de bir gerçek. Gitmeden önce bu gerçeği kabullenip (daha önce de başka bir kurum beni Suriye'de görevlendirmek istemişti) internetten Van'ı araştırmaya başladım ve çoğu yerde bu şehir için "Doğu'nun Paris'i" dendiğini okudum. Doğu vardı, Paris vardı, o halde ben de vardım??

Bir günlük bir gezi olacağını tahmin ettiğimiz için (Salı gidip Çarşamba dönmek şeklinde) yanıma tam iki parça kıyafet aldım ve yollara düştük.

Daha önce 4 sene kadar Mardin'de yaşadığımız ve o zamanlar Doğu'yu mütemadiyen gezdiğimiz için bu kültüre yabancı olmadığımı sanırdım. Ama Van, bambaşka bir tecrübeymiş. Hastane içerisinde hayatımın en güzel konaklamasını yaşadığım söylenebilir: Her bankoda çay ya da kahve ikram edildi, girdiğim her odada zorla yemek ısmarlanmaya çalışıldı, gezmeye gidiyorum dediğim zaman harçlığımın olup olmadığı bile soruldu. Herkes böyle sıcakkanlıyken siz de gevşiyor ve rahatlıyorsunuz ama dışarı çıktığınız zaman insanların garip bakışları sizi rahat bırakmıyor. İlk gittiğim gün, bir saat bile geçmemişken yöneticilerimizden biri oralı olmadığım çok belli olduğu için sokakta tek başıma gezmemem konusunda beni uyardı. Soğuk sebebiyle atkıyı burnuma kadar çekmiş halde gezerken rahattım ama dışarıda bir bakkala teşekkür ederken bile konuşmamdan oralı olmadığım anlaşılınca garip bakışlara maruz kaldım. Misafir değil, turist bile değil, tehdit gibi hissettiğim tek yer olabilir ve bu durum beni hayret ettirdi.

Çarşamba günü uçağa giderken yolda hava şartları yüzünden uçağımızın iptal olduğunu öğrenince ve en az bir gün daha kalmamız kesinleşince neden biraz gezmiyoruz ki dedik. Baştan söyleyeyim: Kar yüzünden Edremit'e gidemedik. Onun yerine Van Kalesi, Kedi Evi, Rus Pazarı, İran Çarşısı gibi yerleri dolaştık ama insan iki tane üstüyle beraber yeni bir şehri gezmeye çalışırken fotoğraf çekmek için çok da rahat olamıyormuş (ki ben bu konuda gayet arsız bir insanımdır).

Yukarıda gördüğünüz güzel kolye de direktörümle beraber en sevdiğimiz işlemeydi, Van Kedi Evinin hemen yanındaki antika pazarında satılıyor. Ermeni işçiliği ile yapılıyormuş ve fiyatları 700 liradan başlıyor. Van'da gördüğüm en estetik şey bu olabilir. Muhtemelen taktığınız zaman başınızda bir taç beliriyor ve kraliçeliğinizi ilan ediyorsunuz (hiç şaka sanmayın, böyle şeyler Van'da olabilir şeyler. Duyduğum kadarıyla zamanında bir aşiret ağası, göldeki adacıklardan birini karısına hediye etmiş. Biz de Ankara'da EGO otobüslerinde ezilmeden oradan oraya gitme telaşındayız. Hayaller, hayatlar...)

Kendisine ada hediye edilen biri değilseniz rica ediyorum çok da şeyyapmayın...

Van'da kar yüzünden bir gün daha kalmak bana yaradı ama giyecek kıyafetim kalmayınca akşam 8'de Maraş Caddesinde bir oraya bir buraya koşmak zorunda kaldım. Van'ın merkezi temel olarak Maraş ve Cumhuriyet Caddelerinden oluşuyor. Garip olan, buralarda Van'a özgü bir şey bulmanızın imkansız olması. Ara sokaklarda, gitmeden önce ününü çok duyduğum (ve yukarıda bahsettiğim) Mısır ve İran Çarşılarına gitme fırsatım oldu. İran Çarşısı, İran'dan kaçak gelen makyaj malzemelerinin satıldığı bir yer, dolayısıyla vergi olmayınca fiyatlar da dibe vuruyor. Aralarında çakma olan markalar da var ama kadınlar bilecektir, The Balm'lar Mac'ler hep orijinal bandrollü. Göz makyajı benim için yalnızca bir rimel anlamına geliyorken Ankara'daki arkadaşlarımın siparişiyle kendimi 6 tane maskara, 3 tane eyeliner ve bir sürü de far paleti alırken buldum. Bizi hep bu güzel far renkleriyle kandırıyorlar...

Van'ın merkezinde en güzel olan şeyler havası ve dağları. Havası çok temiz ve kuru, bir nefes alıyorsunuz dağ esintisi ciğerlerinize doluyor (ve kızlar, asla yağlanma olmadığı için makyajınız kesinlikle dağılmıyor). Ankara'dan giderken uçakla gördüğünüz manzaralar ise öyle kolay kolay hiçbir yerde göremeyeceğiniz güzellikte.  Binaların büyük kısmı depremle yıkılmış ve sonra yeniden yapılmış, kimisi de bomba ile patlatılmış. Karakolların etrafındaki büyük duvarları görmek ise insana gerçek bir üzüntü veriyor. Orada yaşayanlardan içerideki şiddet haberlerini dinlemek, psikolog olarak çoğunlukla bana düştü ama bunlar, yine de çok zor olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Onun dışında yazacak pek çok şey var ama kendimi Murat Belge gibi 4 ciltlik gezi kitabı serisi yazıyor bulmama ramak kaldığı için burada bitiriyorum. En yakın zamanda Van'a tekrar, bu sefer tek başıma gitmek ve güzel dağların fotoğrafını doya doya çekmek istiyorum.

Ve otlu peynir, seni çok seviyorum.

2 yorum:

  1. Bu yazıyı Van'da doğup büyümüş biri olarak merakla okudum. Görmeyeli altı sene filan oluyor sanırım, neler neler değişmiştir kim bilir. Ama caddelerin isimlerini görmek bile içimi bir tuhaf yaptı. Hele Rus Pazarı! Bu arada garip bakışlara maruz kalmak kısmında kıs kıs güldüm. İstanbul'a taşındığımızda neden kimse bakmıyor diye garipsemiştim bayağı, normali o sanıyordum sanırım. Hehe.
    Bir sonraki gidişinde Akdamar Adası'nı ve Muradiye Şelalesi'ni görmeni mutlaka tavsiye ederim. Çok çok güzel fotoğraflar çekeceğinden eminim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Van'ın içlerinden gelen bu yanıt beni fazlasıyla mutlu etti, insanların bakışlarını fazla mı hissettim bende mi bir gariplik var diye düşünürken öyle olmadığını anlamış oldum böylelikle. :) Akdamar için bize zaten söz vermişlerdi, Muradiye'yi de ben eklerim artık. :) Teşekkür ederim tavsiyeler ve güzel yorumların için. :)

      Sil